Hakkımda

Fotoğrafım
"when I was a young girl, I used to seek pleasure"

25 Ağustos 2010 Çarşamba

acaip şeyler


uyuyoruz biz bööle rahat da bi akşam. pislik sıcak yok. camlar açık felan. sonra birden aydınlanıyo hava deişik bi ışıkla, bi de gürültü, helikopter mi len o? vallahi helikopter.

sonra camlarda filmlerden fırlama adamlar, siyah giyimli başlıklı falan. bildiğin tırmanmışlar da 3. kata. sizi alıkoyuyoruz diyo içlerinden bitanesi, yatak odasının ortasına açık olan camdan zıplayarak. ne alıkoyması be nie derken. amerika başkanına suikast'tan diyo iyi mi?

nasıl yani, odur budur, çingenlik yapıcam arama iznin var mı yok haneye tecavüz bu falan diye adam amerika başkanı diyo. naıl olur niye bizde şüpheleniyosunuz diyorum. bir diyo geçen hafta anlamsız bi şekilde tarihinizde hiç yokken charlie's chocolate factory'deki ışınlanma makinası çakması makinayla amerikaya gitmişsiniz apartopar diyo. aha vallahi de doğru.

sonra diyo sen geçenlerde iş'te amsterdam gelen bi telefonda zoraki ingilizce konuşan bi kadına mail adresini kodlamaya çalışırken ilk harfte o diyip ıkınıp sıkılıp "o for obama" demişsin diyo. bu da doğru iyi mi.

sevgülüm de peki ben diyo? sen de yeni aldığın twitter'ına daha bismillah demeden onla ilgili bişiler yazmışsın diyo. yok vallahi memur bey falan diicek, adam hiç kabul edecek gibi değil. karşı konacak bi durum yok

zaten camdan çıkarıyolar bizi, helikopterin ipine tutunuyoruz felan. sonra bizi bi koruma evine götürüyorolar:S neyse o tanık koruma programının çakması heralde diyoruz. diyo ki çünkü içlerinden biri sizi normal bi yerde tutarsak linç edilisrsiniz. koruma evi de çocuk yuvası gibi bişi. (bu da sanırım toy story 3'ten) böyle bi sürü odası var bi de bahcesi istediğimiz gibi dolanabiliyoruz falan, zaten de diyoruz ki uslu olalım iyi halden belki affediliriz. ama bi yandan bi detektif bizi seviyo, inanıyo sanki ama onun da eli kolu bağlı. uslu durun dolanın işte buralarda zaten mahkemeye kadar çok uzun süre geçer diyo. biz bööle gece gündüz ağla derdini anlatmaya çalış sürünüyoruz.

ama biyandan üstümde ipek gecelik felan var, prenses edasında dolanıyorum bahcede felan. arada da rüya len heralde bu diyorum bi düşüyim bi uyanıyım diyorum(burası inception) ama yok olmuyor

buarada televizyon yok izletmiyolar. bahçede dolanırken dolanırken orda da hansel ve gratel'in evi gibi bi ev varmış ii mi. camından içeri bakıyorum aha da televizyon, haberler. türkiyeyi gösteriyo bi de. taksimde bi eylem. baya da kalabalık hee:) bizim için, türkiye'ye geri gönderin len diye sloganlar atılıyo, ellerde pankartlar. dur bakiiim en önde de buraynla deryey yürüyo, bööle damarlar falan çıkmış yani baırmaktan. bi duygulanıyorum bi duygulanıyorum(el de sallıyorum burdan kendilerine:P)

yok diyorum bırakıyorum ben bu iyi hali, kaçıcam burdan. şu çakma ışınlanma makinasını bulabilsem:) sevgülüme de anlatıyorum gidicem ben diye, yapma etme diyo. yok koydum kafaya gidicem sana da yardım getiricem, gerekirse RTE'ye çıkarım diyorum(BAK) sonra ışınlanma makinasını mı buluyorum yoksa böyle yine bi inception bi yerden düşüyorum da bi rüyadan çıkıp diğerine mi atlıyorum orası tam net diil ama.

çat deryey ve buraynın uyuduğu bi odadayım. ama ölücem yani ağlamaktan uyanın falan diye. burayn uyanıyo ilk inanamıyo oha nasıl geldin falan diye ben diyorum ki inception oldu galiba başka bi rüyadaydım ama gerçekti de hakatten yoktuk dimi len biz, siz eylem falan yaptınız mı bilmem ne bişiler bütün soruları anlaması mimkin deil tabi. özere de yardım götürmem gerekiyo falan derken bi sarsıyo beni, "şimdi dur sen olduğundan ve aklının başında olduğundan emin olalım. kaç yaşındasın diyo".

22 diyorum. o an bi şimşek 22 diilim ki len ben. aha da rüyaymış diyorum, heryer yıkılmaya başlıyo ben de çok şükür uyanıyorum(bu da inception'ın allahı)

arkadaşım, rüyalar bilinç altının yansımasıymış oymuş buymuş. bu nasıl pis bi bilinç altı!

ay buarada bütün bu olaylar yaşanırken diyorum ki ben bunu rüyaysa blog'uma yazarım kesin, sonra diyorum ki şimdi ordan da takp edilirim. ilerde bişi olur yine benden bilinir. bunu rüyada deil gerçekte de düşünmüş olabilirim. allahım totemim de yok.

şu an çok tırstım.
:)

22 Ağustos 2010 Pazar

biliyor musun tatildeydim.
yediğim içtiğim benim olsun gezip gördüklerimi anlatır mıyım bilmiyorum. sanki anlatmam zira bilmem ne günlükleri die başlanan ya da başlansın die an be an not tutulan tati/gezilerin bile yazıları ya bitirlemedi ya da başlanamadı. oyüzden bu sefer böyle demiş oluyım, büyük ihtimal yazmayacağımı da sen bilmiş ol.

corporate slave hayatıma biraz daha bronz ve biraz daha uçuklu olarak kaldığım yerden yarın devam edicem.
bir ara sana da yazacağım.
tatilde çok acaip yeni teyzeler tanıdım mesela. "the teyze" fenomeninin farklı boylarına mensup:)
böyle şeyler işte:)
gelicem.


sonradan edit: teyzeler tanıdım derken, tatilde bir yeşillik gölgesinde onlarla oturup örgü örerek ya da torun pışpışlayarak onları daha yakından tanıdım gibi mi oldu len? ööle olmasın:)
tdk büyük türkçe sözlüğünden bakıyoruz:
http://tdkterim.gov.tr/bts/?kategori=verilst&kelime=tan%FDmak&ayn=tam
burdaki ilk maddenin dördüncü fıkrası. bu benim tanıma fiilimin açıklaması. aslında tam bu da diildi, ama oldu o oldu:)



11 Ağustos 2010 Çarşamba

alternatif kariyer hayalleri arasında gidip gelen zihnim

Bundan sonraki hayatımda wedding photographer ya da book binder olmak istiyorum, mimkinse ikisini birden. Bunlara önceden de olmak istediğim şarap ve likör yapıcısı, gezgin, kişisel rehber, gurme, shot bar sahibi ve benzeri seyler de eklenince baya parlak bir geleceğim olduğunu söyleyebilirim. Parlak da işte bi de popomu kaldırıp bunlarla ilgili bişiler yapmak gerek, internetten tutorial’lar blog’lar okumakla, ay bununla ilgili şu kitabı alıyım demekle olmuyiii:)

Wedding photographer dediysem, bu böyle yazııık her genç kız gibi beyaz gelinlik hayalini bu şekilde bastıracak heralde gibi şeyler düşünmeyelim, zira hazetmem döverim:) şöyle fotoğraflar çekmek, öncesinde konseptini belirlemek, her bir ayrıntı için uğraşıp didinmek, fotoları çekmek, gerekirse şoplamak, böyle çok acaip fotolar yaratmak istemekteyim. Hımm digital otomatik makinandan başka bi makinayla hiç herhangi bir foto çektin mi dersen? Yok çekmedim. Fotoshop programı mesela bilgisayarında var da bir kez olsun açtın mı, bir fotoyu siyah beyaz yapıp contrastını biraz oynamak dışında ki onu da office’in picture manager’i dışında bişiyle yaptın mı dersen? O da yok. Ama konsept bulurum çok deli, gerekirse öğrenirim de fotoğraf çekmeyi editlemeyi. Ne olacayydı:) beraber işe gireceğim arkadaş-lar- da hazır. Vallhi oldu bu iş:)

Book binding’e gelince kendisini bugün kesfettim. Uzuuyn zamandır türlü defterlere hastayım, geçen sene bir pasajdan aldığım deri kapaklı kilitli defteri dünyanın en güzel defteri adı altında buraya bile yazmış onunla da kalmamış önüme gelen herkese bakk dünyanın en güzel defterini aldım diye göstermiştim:) yani seviyorum, hele el yapımıysa tapıyorum. Bir baktım amazon’da konuyla ilgili zilyoon kitap, internette zilyon tutorial hem yazı hem video olarak. Dedim oldu bu iş:) yaparım ben bunu da. İşte en başta dediğim gibi ne kaldı? Popoyu yerinden kaldırmak. o da olur belki bi gün:)

 Neise haftasonu gidilen yerleri yazacaktım. Başlıyım.

Inception: dünya alem sayfalar döktürdü kendisi için ama spoiler içeren şu resim beni benden alan. http://twitpic.com/2d8mj6  Ha begenmedik mi çok begendik o ayrı:)

Artiste Terasse: iyiydi hoştu ama hal yoktu iki bira içildi, kalkılmak istendi, kalkarken kredi kartı verildi ki hesap çekilsin, garson beyefendimiz yok çekemeyiz bu tutarı dedi. En sevdiğim. Olur mu öyle şeyle başlayan cümleler sonrası paşa paşa çekti. Ama bizi kaybetti.

Ranchero: hakkında baya güzel seyler okuduğum bir meksika restuarant’ı kendisi. Meksika olduğundan oohh acı acı çok güzel olacak diye nice zamandır ayarlamalar yapmaya çalışıyordum. Gittim gördüm yedim ama olmadı. O kafada yaratılan acıdan gözleri yaşartan müthüş yemeklerle karşılaşılmadı. Ama bir şans daha verilmez mi, verilir pek tabi

Trivial pursuit: gönüllerin şahı. Bir gece 4 kişi oynamamız lazım diye kadıköyde kapanan kitapçıların önünde, cadde tarafındaki d&r’lar aranıp kaçta kapanıyosunuz peki elinizde trivial pursuit var mı sorusundan, caddeye vardığımızda d&r’ın yerini hatırlayamayıp ikişerli gruplar halinde bulmak için sağa ve sola ayrıldıktan, zamanla yarışıp kendisini bulduktan, o gece sabah kadar bu oyunla kendimizden geçmemizden beri hepp başımızın tacı:)

Japonya medya sanatları sergisi: insanlar neler yapmakta azizim. Japon işte. Yarım saat vardı biz gittiğimizde kapanmasına. Yetti mi? Tabiki hayıvv:) gidin görün hatta beraber gidelim, zira tekrar gideceğim kendisine.

Venta del toro: ispanya gezimizden beri sangria’nın hastası, tapas’ın kölesi bi insanım. bu nefsi köreltmek lazım dedik, aradık bulduk. Ha mekan tatlı, terasında galata kulesini izliyorsun direkman, türlü ispanyol tadları ile oluşturulmuş menüsü de var, ispanyol tınılarında dekorasyonu da ama gel gör ki o sangria olmamış arkadaşım. Ama gidilir, çokça gidilir, hatta müzik de yapılıyormuş zaman zaman, onlara da gidilir.


cremeria milano: bilen zaten bilir bunu. İnanılmaz italyan dondurmacısı. İlk gittiğimde çikolata sosunuz neden yok diye ağladığımda kasada duran adamın çünkü ihtiyacımız yok diye beni paylamasını çabuk atlattım. Zira o dondurmanın içindeki çikolata cidden sosa falan meydan bırakmıyor azizim.

not: çat diye bitiririm, bazen:)

9 Ağustos 2010 Pazartesi

haftasonu notları yine yeni:)

haftasonu notlarım pek renkli:)


beyoğlu afm'de inception,
cezayir sokağında Artiste Terasse,
caddede Ranchero,
evde trivial pursuit,
pera'da japonya medya sanatları sergisi,
kuledibi'nde venta del toro,
istiklalde cremeria milano


bol yemekli, içmekli enn sevdiğim haftasonu modeli:) her birinin ayrıntıları verilecek, ukalaca buna kesin gidin buna uğrayın bunun da önünden geçmeyin felan denecek.
ama galiba şimdi deil:)
öperim
 

4 Ağustos 2010 Çarşamba

çoklu kişilik bozukluğu




bundan sonra hayattaki yegane amaçlarımdan biri; yol ortasında kendi kendilerine resimlerini çekmek isteyen grupdaşlara yanaşıp ver hadi ver ben çekiyim demek; fotoğraf makinasına hamle yaparaktan..

annenin, normalde annesiz yaşanan eve geldiği en çok nerden anlaşılır? buzdolabında yatay vaziyette artık 3. sıraya başlayan su dolu kola şişelerinden. maksat hararet yapan çocuklar souk su bulsun. portatif, ergonomik, dökümü kolay, nispeten az yer kaplar, kümül olarak efektif istiflenebilir.. ve bütün bunları içilmekte olan 1 litrelik kolaya bakarak kim düşünür; tabiki bir anne:)


insanın zihni ortalama 1,2 litre biradan sonra bir güzel açılıyor, esprileri şakalar, lafı gediğine oturtmalar, arada ağız kayabilir sözcükler yuvarlanaraktan birleştirilebilir, karşı tarafın anlamaz bakışlarına anlam verilemeyebilir ama agzından çıkacak ya da çıkan sözleri içinde çevirirken kendi kendine eğlenme hali super değil mi? allahım çok seviyore:)

 şirkette deli gibi tereyağlı ballı ekmek yiyorum, kurumsal kimliğe hiç uymuyor biliyorum ama kendime engel olamıyorum, sabahları geliyorum bir tane, yeri geliyor öğlene dooru bir tane bazen öğleden sonra bir tane(sabah olanın dışındakiler hep opsiyonlu:P) allahım utanmasam daha da yerim. Bir de tost yaptırıyorum onu sıcak sıcak, yağ balın kaymaktan sonraki gözdesi onlar da bi yerde muhteşem ikili, bi de sıcak sandwhic ekmeğinde… yerken ağlamak istiyorum. Hatta şu anda da istiyorum, yemek istiyorum patlayana kadar yemek istiyorum:)

not: başlıkta kandırdım, evet. :)

2 Ağustos 2010 Pazartesi

is-te-mi-yo-rum


Haftasonu notlarım çok parlak değil: bir memleket ziyareti, 4 saat gidiş, 5 saat dönüş, deniz, kum, ev, baba yemekleri, şezlong, arı, aynı yaz içerisinde defalarca yanan tenimin artık 8.kat olarak ama ilk gün heyecanıyla kızarması, 1 çınaraltı çayı, 1çift ayakkabı, bir sokak dürüm-ki ne özlemişim- türlü teyze tiplemeleri, ve babamın beni mütemadiyen uyandırmaya çalışması ile dolu bir haftasonu.

Pazar günü plaj ne kalabalık, yanımızda bir kaç “ahbap” bu lafı da kendimi bildim bilelim ilk kez kullanıyo olabilirim. Dude mu len yoksa ingilizcesi bu ağır havayı karşılamıyo mu hiç?. 3 yaşını başını almış çift –bu sözü de uzuuyn zamandır kullanmıyordum bak görüyo musun:)- başlarda ne tatlı bak bööle çift çift gelmişler hep beraber sözleşmişler aman da ne ii etmişler falan diye bütün insan sevgim içimde. Ama sonra o sevgi, enseme vuran güneş ve içlerinden sarışın ve sigara içmekten sesi çatal çatal olan hanfendinin o çatal sesi benim beynimin içindeki bir metal aksamda çiziktire çiziktire benle dalga geçmeye başlayana kadar. Bu uyanış noktam oldu, sonra bir farkettim, anam ne kasıntıyız yahu. Sevgi barış dostluk ve kömür kenti ereğli’deyiz epi-topu bu kasım kasım kasılma durumu ne- allahım süper ikilemeler kullanıyorum epi topu dedim!-

Bahsettiğim boyalı sarışın teyzem çok bilindik bir tip. Sarışın ve çatal ses dedim hemen de canlanmadı mı kafanda, doğruyu söyle? Bu iki özellik birleşince yanında bilmişlik de otomatikman geliyor. Çocuğunu zaptedemeyen bir anneye kınaya gözlerle bakıyor, ahhh şekerim ne yapacaksın, biz arda’yı büyütrken.. diye başlayan cümlelerde hep birinci çoğul şahıs üzerinden konuşup, yapıldığı anlatılan her aktiviteyi bir sevgi sarmalı halinde hep beraber yaptıklarının altını çiziyor, ordan atlıyor işte geçen hafta da çeşmedeydik şekerim çok ayağa düşmüşten dem vurup, yeni hobisi çanta örmeyi sanki o keşfetmiş ve caaanım milletimin onun bu aziz keşfi olmadan bir çanta örmeyi dahi aklına getirememiş olduğunu düşünüyor olacak ki, işte bu bölümünde de bir ters bi yüz yapıyorum ama bu iple çok "organik" bir hava veriyor gibi laflarla grupie’lerine örmekte olduğu çantayı sunup, aynı zamanda örgünün terapi etkilerini anlatmaktan da geri kalmıyor, yanında herkese yetecek kadar getirdiği evde hazırladığı sandwhicte kullandığı domatesi aldığı köy pazarını ve teyzeyi çok "pastoral" diye betimliyor, resmen içimde bir yerleri hatır hatır uyuz ediyordu.

Yazarken yoruluyorum dinlerken daha da fenayım. Zaten sıcak, şezlonga yaıldıkça yayılıyor yeri geliyor kenarlardan taşıyor ama bedenimi kaldırıp bir mp3 player kulaklığı takamıyorum. Hayır bi de mimiklerimi engelleyemez hale geliyorum ki farkederlerse üzerime sıçramaları ihtimalini şu an düşünüyorum. Fenaymış.

Neyse boyama sarışın çatal teyzemin gölgesinde kalan ahbaplarından çok bahsedemeyeceğim zira şu an anlıyorum ki ben bildiğin kadının büyüsüne kapılmış olacağım ki başka pek net bir ayrıntı hatırlamıyorum, kocasının da ne kadar aktivist olduğundan dem vurup, yerel yönetimin internet sitesine neler yazdığını ve beldiye başkanının eşiyle nasıl ağız dalaşına girdiğini aktivist oluşunu destekleyen örnekler olarak anlatmasından başka:) Bir de işte 3 çiftlerdi:)

O değil de deniz çok acaip bişi, böyle dalgalar, ilk girerken üşüme, aptal bi mutlu olma içindeyken, anlamsızca açılma sonra geri yüzme, işte denizin dibinde taklalar bişiler,

Farkettim ki sonu bağlayamıyorum,

Bağlamam gerekiyo mu onu da bilmiyorum

bi süre etrafta boyama çatal teyze sarışın istemiyorum.

nokta.
yoktum, döndüm,
yakınım,
yeni post da yakın..
böyle de teaser.