Hakkımda

Fotoğrafım
"when I was a young girl, I used to seek pleasure"

26 Aralık 2009 Cumartesi

network siteleri, dünü bugünü yarını:P




Yonja diye bir olay vardı eskiden, eskiden diorum gerçi ama baktım hala varmış yahu:) hatırlıyorum üniversitenin hazırlık yılında üye olmuştum bir süre facebuk kıvamında takılmıştım ne yalan söyliyim:P ozamanlar ööleydi ama:) sonra da unutmuşum varlığını bile şimdi nedense aklıma geliverdi bir bakiyim hala duruyor mu diye.. vee dünya üzerindeki bütün şifrelerimin aynı baz üzerinde kurulu olması sebebiyle ilginç bir şekilde pat diye girebildim nuhnebi’den kalma yonja hesabıma:)

Böyle şirin şirin bir kendini tanıtmalar, uzun uzun sevdiğim filmleri yazmalar, nüktedan birkaç şarkısözü veee daha da güzelii yanlarından kırpılıp kare içindeki dier insanların saf dışı bırakıldığı profil fotoları.. çok acaip şeyler:) 


Ve sitede online kaldığım yaklaşık 7 dk içinde 4 sap arkadasımızdan gelen “customized” mesajlar:S vallahi çok acaip bir dünya.. online kişi avına çıkılıp, hazır mesaj taslaklarındaki isimler değiştirilip patır patır olası hedeflere gönderiliyor anladığım kadarıyla.. aha da 5 oldu:P  ama bu pek “customized” değil daha bir “mass marketing” ile karşkaşıyayım.. ayy buraya kopyalamazsam galiba çatlayabilirim.


"MERHABA...
ŞİMDİ SANA ÇOK ZOR Bİ SORU SORCAM
BU MESAJI YAZANLA İLGİLİ DÜŞÜNCEN NEDİR
A)AKILLI BİRİNE BENZİYO KONUŞMAYA DEĞER GALİBA
B)BİRAZ YAKIŞIKLIYA BENZİYO KONUŞMAYA DEĞER GALİBA
C)HEM AKILLI HEM BİRAZ TİPİ DÜZGÜN DAHA NE OLSUN
D)ACABA KONUŞMAYA BAŞLASAM MSN DE İSTERMİ
E)TAM BENİM KAFADAN MSN DEDE KONUŞULUR BUNLA
F)HİÇ BİRİ DEMEK İSTİYOSAN BU SEÇENEK SEN MUTLU OL DİYE VAR"


Arkadaşın akıllı gözükmek konusundaki takıntısı ile atılan mesaj pek bir uyuşmasa da naapıcaksın, o sap bir türk genci ne de olsa; elden ne gelir

O değil de benim gibi bir çok kişi unutmuş sanıyorum burdaki hesabını zira arkadas listeme baktığımda insanların profillerinin en az benimki kadar içler acısı bir durumda olduğunu gördüm ve evet rahatladım. Ama asıl olay; bitmiş üzerinden bayaa da zaman geçmiş ilişkilerin yaşandığına dair kanıtlar bir şekilde bütün sanal dünyadan silinir ya, facebuka eklenmiş resimler kaldırılır, wall’lara yazılanlar, eklenen gerzek applicationlardan gönderilen sanal şirinlikler, in a relationship with.. ibaresi, hersey hiç olmamış gibii silinir yeni temiz bir sayfa açılır ya artık hangi network kullanılıyorsa orda.. işte burdakiler kalmış. Bir arkadasımın mesela bu nadide sitede çocğun ismini profilinin her satırına yazmak suretiyle haykırdığı, 8492389 çeşit birlikte “profile picture” ı koyduğu aşkı artık bitti.. iki taraf da o zamanlardan beri sanıyorum ikişer sevgili değiştirdiler ama bu zavallı site öyle bir unutulup hayattan çıkarılmış olacak ki burdaki kayıtlar hala ilkgün mıçmıçlığında:) bir klişe vardır ya insanoğlunun yaptığı bütün konuşmalar evrenin bir köşesinde kayıtlı kalır, silinmez falan diye.. şimdi bunu bilemiycem ama şu an yeni bir klişe çıkarmak işstiyorum ortaya:  "meğer bir gazla ordan burdan heryerden silinen eski ilişkinin izini geç bütün mıçmıçlığı nekadar uğraşılsa da en az bir sanal meblada kalıyormuş azizim:)" aha da bunun üzerinde kafa yorulsun artık:P

Buarada gelen mesaj sayısı 10 olmuş, çok üzülüyorum ben bu gençliğin haline.. o değil de zihim aydınlanıyor iki hesap daha vardı bu tarz sitelerde dur orda da giriyim bu sosyal deney olayına, gelişmelerle karşınızda olacağım efendim:P
Esenlikle.. :D

foto kaynakça: http://zendar.deviantart.com/art/alone-in-the-crowd-13885819

23 Aralık 2009 Çarşamba

serzeniş... bitmeez:)



http://kucuklucy.blogspot.com/2009/05/omrum-yollarda-noluyoruz-be.html yazımdaki "Ömrüm yollarda  noluyoruz be" başlığımı atarken aylar önce içimdeki sinir haddinden fazla olmuş olacak ki, bitakım güçler tarafından hıımm demek bukadar söyleniyorsun ozaman al sana gelecek de böyle olacak gibisinden bir ültimatomla karşılaşmışım sanırım ben farketmeden. Farketmeden diorum çünkü aynı güçler sevdiğim bir yerde, aslında jeopolitik konumu gayet güzel, kirası da uygun, arkadaslarıma da yakın, iş servisinin de yakından geçtiği bir ev bulmamızı sağlayarak kararı sanki ben vermişim ve isteyerek yapmışım gibi olmuşum amaa aslında ben bunca el verişli ve güzel koşul bir araya gelince resssmen itilmişim bu evi tutmaya işte o güçler tarafından:P bostancı bahçeşehir arası bilmem kaç km’yi sabahları 1 akşamları çıkış saatime göre 1 le 2.5 saat arası gidip gelirken öğrencilik zamanlarında(kendileri artık çok geride:)) o yollara ettiğim küfürler aklıma gelsin de o aklım aynı zamanda başıma gelsin die sanırım.
Velhasıl bugün yine 6.20de geçen servisime geç kaldım, 8.15te kadköyden kalkan servise yetişmek için yine taksilere atlayıp sabah sabah ankaralı bilmem kimin “elindeki mendile de tıp tıp pıt vay aman” gibi sözleri olan ya da benim sabah salaklığımda tamamıyle zihnimde ürettiğim şarkının eşliğinde servisin geçerken uğradığı e5 üzerindeki benzinliğe yine güç bela attım kendimi. Sonra o doyamadığım uykumun yine doyamadığım bir parçasını servise bindiğim andan şirket kapısına vardığım ana kadar kafam yana düşerekten düşerekten her defasında uyanarak amaa istifimi hiç bozmayıp kaldığım yerden devam ederekten geldim işe. Sonra işgüçişgüçişgüç taaa 21.50de falan çıkıp şirketten aynı güzergahı takip ederekten eve varığşımı çok üstüne basaraktan anlatmayacağım ki sözkonusu güçler yine alınmasın:P

O değil de:
Yarın akşam da okulumda yılbaşı partisi varmış.. heyy gidi son 5 senedir bir kere bile kaçırmamıştım kendisini, ama kapitalist düzen beni bu senekini kaçırmaya mecbur edecek gibi gözüküyor.

O da değil de:
1 kadın 1 erken bayaa iyi. 37 mi 38 mi bu civarda bi bölümünde bu sabah yağmur var istanbulda şarkısını  “mustafaaaa yağmur var istanbulda” olaak söylemelerini bahane ederek sevgili arkadasım mustafaya da burdan el sallıyorum:P hohoho

Ayrıca bir de
İrmik helvası ne güzel bi yaratıktır. Hani dondurmalı olanla aramdaki müthiç çekime hiç girmicem ama normal sade irmik helvası da ne kadar sıradan gözükse de kalbimde zihnimde beynimde ayrı bir yeri var. Bu akşam mesaide yemek sipariş etmemimizi fırsat bilip bir şekilde o siprarişlerin arasına soktuğum ortaya gelen 3 kase irmik helvasının 2’sini yiyerek benliğimde bahsettiğim irmik helvası için ayrılmış bu nacizane “yeri” iş arkadaşlarımın da gözleri önüne sermiş oldum sanıyorum. Kalan 1 kaseyi hamile olan müdürümüz evine götürdüğünden 2 ile sınırlı kalmış olduğumu ama yine de aç gözlülük yapmayıp isteyenlerle birkaç kaşık da olsa paylaşımda bulunduğumu söylemeden geçmeyeceğim. Evet maşallahım var.


kaynakça:P:  bundan sonra bööle;)

http://insideme.deviantart.com/art/Road-we-take-together-93628482
http://failed-romance-x.deviantart.com/art/Little-Round-Tummy-96894181 


20 Aralık 2009 Pazar

pazapazar


Klasik bir elim ayagım tutmuyor modundaydım bütün gün yine, hayır akşamdan kalma da değilim neyin nesi ola ki bu durum. Kayseri pazarı isimli bir dükkanın önünde yazan "yorgunluğa ve halsizliğe çözüm" yazısı bir umut olsa da birkaş dakikalığına içimde, içerdeki adamın çözüm olarak pekmez öne sürmesi aynı moduma geri döndürdü yeniden beni.  Hafta boyunca Pazar günü için yapılan türlü türlü plan ancak bukadar yalan olabilirdi sanırım ve Pazartesi sendromuna bukadar çabuk bırakabilirdi insan kendini.


Neise ki şebnem ferah’ın yeni albümü çıkmış. İnsanların nicklerinde, iletilerinde facebuk status’larında birden bire türeyen istiklal caddesi kadar sözcükleri artık bir anlam kazandı benim açımdan:) albüm hemen edinildi, zaten edilmeden önce de türlü video sitelerinden replay yapmak suretiyle bütün şarkıları 5er kereden falan dinlenilmişti bir gün içerisinde, ama işte bu istiklal caddesi kadar heralde bir 25 falan oldu. İstiklal caddesi kadar şarkısının istiklal caddesi kadar diye çığırılan bölümünü sevmeyişim bu hareketimle ters düşsede, sözkonusu söz dışındaki her bir satırına ezgisine hayran oldum. 9 ocak’ta da hemen dream home’un yakıncağızında da konseri varmış ki kendisinin nasıl güzel oldu belli değil şebnem ferahı bir türlü canlı dinleyemeyip üzülüp duran kızcağız için ki kendisi ben oluyorum. Linki de burda : http://www.biletix.com/event.htm?id=LKJA1

aynı heyecan olmasa da çok benzer bir heyecanla dün de vega konserine gitmek için yollara düşmüş idik. 23.30 civarı taksime gelip amann geç kalmayalım diye bir gazla koşar adım meydandan odakuleye kadar yürüyüp o da yetmedi yeni yetme gençlerle bir kuyruğa girip kapıdaki moron adamın bileti olmayan sıraya girmesin incisinin ardından “bilet kalmadı mı?” masumane sorusuna yine hödükçe yok bilet sorusuyla elimiz ressmen böğrümüzde kalıverdik öylece. Halbuki ne de güzel olucaktı bu sabahların bir anlamı olmalı diye serzenişlerde bulunurken.. bronx’taydı efendim konser çok önceleri birkaç kez gitmişliğim vardı ve açıkçası allahın unuttuğu bir yerdi kendisi, ama kafepi buraya da el atınca küçükbeyoğlunda görmeye alışmakla kalmayıp soğuduğum hevesli aynı zamanda tikky alterno gençlik buraya da bayaaa bir akın etmiş kuyruktan gördüğüm kadarıyla, halbuki biz bir arkadasa bakıp çıkacaktık:P


öölesine kanalize olmuştuk ki dün akşam o konsere gitmeye gidemeyince ne yapsak bilemedik life rooftaki tikky 90’lar partisinden, herhangi bir türkü bara, kemancıdaki ogün sanlisoy konserinden balanstaki woo hoo grubuna kadar geniş bir seçenek yelpazesini değerlendirip hepsine bir bahane bulduktan sonra 00.10 seansına sinemaya gitmeye karar verip nispeten sakin bir akşam geçirdik. Avatar filmi hakkındaki entelektüel yorumlarım sevgilimin yorumlarından çakma olacağından o kısmı es geçiyorum, üç boyutlu gözlük benim başımı ağrıtıyor diyorum. Ama ne biliim filmdeki o kutsal ruhun (Eyra) etrafta dolaşan tüy gibi beyaz parçaları (ki Neytiri’nin deyimiyle “very pure spirits”) ışıl ışıl gözünün önünde uçuyor gibi olurken bayaa da güzel oluyor o ayrı:)


19 Aralık 2009 Cumartesi

döndüm geldim


Coming soon dememin bile üstünden bayaa vakit geçtikten sonra nihayetinde işte geldim burdayım.
Hayatım düzene girince yazarım die düşünüyordum, ama kendi çapında bir düzene girse de hersey ben bitürlü oturup yazamadım.
Peki ya neler oldu
Efendim 25 eylülde işe başladım
5 kasımda da planları kaçç zamandır yapılan dream home kuruldu içine girildi öölesi yerleşildi ki tatil günleri bırak içinden çıkmayı, içindeki odadaki yataktaki yorgan altındaki meskenden bile ayrılmak için bayaa eforlar sarfedildi, zaman zaman o eforlar yetmedi 24 saat resmen aynı meskende geçirildi.
Bir de yaşlanıldı
Öğrencilik ne güzelmiş azizim:) ben nie bi tarafımı yırtmıştım ki iş buluyım da buluyım die? Şimdi buldum ama nie yırtındığımı unuttum ii mi:)

Bir iş bi de ev istiyordum ya ben hep, işte ikisi de oldu daha belamı istemiyim lafı fix repliğim oldu, eve şunu da alalım bunu da alalım, musluk akıyo onu yaptıralım, kirayı unutmayalım, doalgazdan tasarruf edelim, kombinin tamir parasını kiradan düşelim düşünceleri ve aksiyonları ilginç bir şekilde hayatımın ortasına gelmekle kalmadı baya baya yerleşti. Sonra bulaşıklar birikti, sabahları evden acleyle çıkarken ortaya saçılan kıyafetler de birikti; ama mutfak musluğundan akan damlalar birikemedi bitürlü, zira evden çıkarken birikmesi için altına koyduğumuz kap biz evde yokken taşar diye korktuk oyüzden o birikmedi işte:) bayatlayan ekmekler birikti, çürüyen meyvalar, zaman zaman bi tencere pilav üstünde üreyen küf de birikti amaa ona çok izin vermedik(valla bak:)), görülmek istenen ama bişekilde görüşülemeyen arkadaslar da birikti, yapmak istenen şeyler, uyumak istenen saatler birikti daağ oldu. Ve yollarda geçen saatler.. sabahları 6.20de geçen servisime yetişemeyip işe geç kaldığım günlerin sayısı da bayaa birikti. Yapılmak istenen yemek tarifleri birikti ama biryandan akılda kalmayıp yapılıp mideye indirilenler de birikti ve bu olay akşamları taaa 9da 10da gerçekleştiği için bu yenenlerin vücudun muhtelif bölgelerinde yağ şeklinde depolanma hadisesi de bence bayaa biriktiJ bu birikime biryandan ayrı bir yerde önlenemez bir halde biriken boş bira şişelerin etkisi olmadı değil, göbek kısımlarında iki birikim birleşti aman da ne güzel etti:P
Bence cümleler de baya birikti ama şimdilik bitti
Hadi sii yu.. iişallah dinimiz amin;)

13 Kasım 2009 Cuma

daha ne diyim?:)

valla bak:)


24 Ağustos 2009 Pazartesi

yok böyle bir otobüs!



Foça Rock tatili aktivitemiz üzerinden 1 hafta geçmiş olmasına rağmen en azından renkli otobüs yolculuğumuzu anlatamamış olmam içimde derin bir yaraydı inanın. Şimdi her nekadar o renkli ve atraksiyonlu otobüsü tam olarak tasvir edemeyecek olsam da azmettim yazıcam.
Öncelikli olarak bu otobüsle tanışmamızın hikayesini bullet pointlerle gözler önüne sermek istiyorum ki *foçarock tatili resmi sitesine girilir *bu sitede ilan veren rock kardeşlerimizden biri random olarak seçilir * kendisi ile iletişime geçilip otobüsünde yer almak istenildiği belirtilir * konuşulan saat ve yerde otobüs beklenirken inceden dua edilir iişalla ekilmeyiz diye. Bence güzel özetledim.
Neyse efendim bahsi geçen Çarşamba akşamı(bu geöen değil ama daha da önceki:)) saat 23.00’da başladık the marmara’nın önünde beklemeye kutlu otobüsümüz gelsin diye. Bizle birlikte sırtlarında çantaları ellerinde matlarıyla bekleyen kalabalıkla birlikte bir komün görüntüsü oluştursak da aslında biz hiç onlardan biri olamadık. Nasıl mı: 1)en az bir piercingleri bulunan bütün rock kardeşlerimizin yanında benim masum hızmamın esamesi okunmuyordu bile. 2)siyah giymek sanırım mecburiymiş biz de bilmeden kendi çapımızda üzerimizde siyah birtakım giyecekler taşıyorduk gömlek olsun, eşofman olsun lakin bizim siyah daha mı açık renkti, yoksa pek mi temiz yüzlüydük onlardan olmadığımız yine baya belli oluyordu. 3) groupie psikolojisinden yoksunduk zira sadece iki kişiydik ve geri kalan bütün otobüs sanki birbirini tanıyordu, naobaer baba, aman abi, hard metal yihuuu nidaları arasında biz sanki annesini kaybetmiş küçük çocuklar gibiydik:)

Renkli otobüsümüze bindiğimiz ilk an arka tarafların iyice kaynaşıp kopup çıldırıp atraksiyonel olaylara sahne olacağını düşündüğümüzden önlerde oturmayı akıl ettik. Ama olmamış o akıl, zira bütün bu bahsettiklerimi önlerde hatta özellikle şoför mahalinin tam arka sıralarında gerçekleşti. Şoförün iki arkadasındaki 50 yaşlarındaki kel rocker abimiz bir şişe tekilayı sek olarak kafasına dikmekte; diğer taraftan başka bir 50lik trasher (bence bu kelimeyi ben uydurdum:)) ve dövmeci olduğunu bilahare öğrendiğimiz abimiz ise sek iki şişe votkayı kafasına dikiydordu. Ben bunu gördüm yahu:) Sonra bu trasher abimizin otobüsümüzdeki şekilli garson’un (ki kendisinden birazdan bahsedicem) oo bıdır ağğğbi coştun” serzenişi sonrasında(zira bıdırr abi ateşli bir şekilde yanında taşıdığı kız arkadaşını öpüyordu) verdiği “oğğğlummm coşma meselesi değil bu isteme meselesi” cevap literatüre geçmiş, sayısız geyikte hemen patlatılacak cevap olma özelliğinde açık ara birinci olmuştur.Bu cümlesini takip eden “kadınım lan o benim ne diyosun sen” cümlelerinden bahsetmiyorum bile zira tansiyon yükseliyordu. Yeri gelmişken şekilli garsondan da bahsetmek isterim ki, bilenler bilir kendisi burç adında bir Umut Sarıkaya tüplemesidir. Biz onu da gördük iyi mi hem de bu renkkkklii otobüsün içinde kendisi bizim dışlanmış görüntümüze üzülmüş olacak ki bişiye ihtiyacınız olursa bana söyleyin diyerek şekilli garson tiplemesinin bir miktar dışına çıkmıştır ama yine de şekillidir. Merk edenler için karikatürü birebir koyuyorum. Tekrar söylüyorum biz onu da gördük bence bir otobüste bunca renkli tipleme, baya şanslıydık yahu.
Gecenin ilerleyen aslına bakarsanız (sabaha doğru yüz tutan) saatlerinde sızan bünyelerin etkisiyle otobüs nispeten sessizleşti. Biz(özellikle ben) zaten o ortamda baştan beri uyumayı başarabilen-sızmak değil dikkatinizi çekerim zira içmedik- insanlar olarak türlü yumuşmuş şekillerde kotluklara sğmaya çalışırken zaman zaman açılan uykumuz esnasında kulaklarımıza fütursuzca dolan çaprazımızda oturan genç ama yaşlı kızın aralıksız kikirdemesi bir sinir harabiyetine neden oldu evet. Ama daha sonra bu kız da uyuyup onun erkek arkadaşı zil zurna sarhoş ve ayakta bir halde, ağzı eğilerek kelimeleri yuvarlamayı geçtim bir bulut halinde ağzından çıkararak “viiiee doann’t niiiid no ecukeaaaaoooyşınn” naraları ve kendince ritme uygun olarak sallandırdığı kol ve bacaklarıyla uykumuzun arasında da olsa bizi kahkaya boğmadı değil.

Daha neler var anlatacak lakin artık bitiriyorum ki şu yazı insani boyutlarda kalabilsin:)

19 Ağustos 2009 Çarşamba

dream comes true- itina ile:P


Öncelikle geç kalmış sevindirik bir haberle uzuyn süre sonra tekrar karşınızdayım. Hem geç kalmış hem uzun süre diyerek bence baya vurguladım nezamandır yazmadığımı yine ama artık bu konu üzerinde kafa çene ve parmak yormayacağım üşengecim zaman zaman huyum kurusun:)
Gelelim bunca laf kalabalığı sonrası kutlu habere. Dream chair’imi hatırlar mısınız hani şurdaki: http://kucuklucy.blogspot.com/2009/07/baslkbaslkbaslk.html


O da benim oldu iyi mi:) şu an pek cool bir şekilde anlatıyor olabilirim durumu lakin geçen Çarşamba işten çıkıp eve geldiğimde, ev dediğim bilindiği üzre teyzemlerin evidir yanlış anlamaya mahal vermek istemem zira kendime ait bir evim olduğu vakit: dünya alem, kainat-ı evren ve daha kuramadığım bir çok tamlamalar durumdan haberdar olacaktır ama o başka konu tabi:) neyse efendim eve geldiğimde salonun ortasında üstü örtü kaplı koca bir kütle duruyodur. Bu ne acaba diye üstünü açtığımda şaşkınlıktan ağzım insan üstü bir şekilde açılıp şu olayı anlatmaya başladığım ilk cümledeki cool havaya bayaa uzak bir portre çizmişti. Dream chair arz-ı endamda bizim salonun ortasında, ben aptal olmuşum ne iş diyerekten. Sonra teyzemi aradım noluyor diyerek , olan şuymuş benim canım iş arkadaşlarım bunca hevesle istediğimi görünce o dream chair’i, haydi alalım ne sevinir nidalarıyla acaip organizasyonlar içerisine girip sandalyeyi evin salonuna kadar ruhum duymadan getirtmişler. Pes:) öyle bir pes ki bu nasıl bir mutlu etme sanatıdır, bu nasıl bir organizasyondur, bu nasıl güzel bir jesttir. Burdan tekrar teşekkürlerimi iletiyorum kendilerine artık gelmesi hevesle beklenen evimin ilk eşyası kendilerinden gelmiştir ve bu eşya okadar özel bir parçadır ki muhtemelen sefil bir şekilde başlayacak bekar evimin çıtasını yukarılara taşımıştır:)(bekar evi de pek kötü bir tabir oldu ama elde bu var:))
Yukarıda görülen resim bizzat bana aittir ama kedi kafalı değilim tabi ya da gülümsemem de böylesi şeker değil ama olsun heves ettim. Bir diğer önemli nokta iste elbisem ve dream chairim arasındaki inanılmaz uyumdur ona da pes:P
Evet cümle alemi yine yeni bir fıtfıt halimden haberdar ettikten sonra yazımı burda bitiriyorum. He buarada foçaya gittim rock tatilimi yaptım döndüm ama şimdi onun ayrıntıları bu yazıya sığmaz. Yazıcam sonra valla bak, takip et sen;)

5 Ağustos 2009 Çarşamba

susan miller sana bile ümit bağladım:)

susan miller'ı bilir misiniz? hımm?
kendisi bir astrologmuş efendim çok ünlüymüş yorumları birbir tutuyormuş, insanlar aylık yorumlarını okuyup kendilerini ona göre planlarmış çoğu da çıkarmış.. peki bu zat-ı muhterem ne demiş benim yüce burcum için bu ay hatta bugüne özel

I am referring to the full moon lunar eclipse of August 5, falling in your house of honors, awards, achievement, and fame. It could well mark a pinnacle point in your career, where all your past professional efforts will now come together beautifully in one big box, tied with a big red bow. It'll be a major moment that could mark the very most important one of the year. Eclipses always bring a twist we don't expect, so be ready when opportunity knocks!

diyo ki yani canım sen hiç üzülme bugün kariyerinde bir patlama, bugüne kadar sarfettiğin bütün emeklerin karşılığı bööle kocaman kırmızı kurdelayla sarılı sarılı gelcekmiş önüme.. hani len nerde! vallahi bak mesai bitimine kadar beklerimmm sonra gözlerimle yaptığım anlamlı hareketle(nasıl da açıklayıcı değil mi:)) uğurlarım hayatımdan. burdan iletiyorum kendisine:)

3 Ağustos 2009 Pazartesi

çok bilen çok gezen fıtfıt:P


Önce biraz ahkam keseceğim, hazır olun:). Bundan 3 sene önce her haftasonu istisnasız Asmalı Mescite giderdik. İstiklalin karmaşasından kalabalıklığından, nevizadenin ipini koparan burda havasından uzak sakin tenha hatta biraz yaşlı işi bir yer olarak değerlendirir en tatlı sohbetleri orda yapar, litrelerce birayı bünyemizde biriktirirdik. Sokağa atılmış sandalyelerde otururken bu apartmanlarla çevrili uzun koridor gibi sokaklar bir huzur verirdi insana. Evet geçmiş zaman kullanıyorum. Artık eskisi kadar gitmiyorum gidemiyorum asmalı mescite lakin bu Cumartesi gittiğimde gördüğüm manzara neden eskisi kadar illa da Asmalı Mescit diye tutturmadığımı hatırlattı bana. O ne kalabalık! O eski huzurlu, gürültüsüz, tenha sokaklardaki masaların üzerindeki muhabbetlerin yerini öncelikli bir yer bulma telaşı, eğer bulup oturabilirseniz de gelen geçenin masanızı itip kakması, karşınızdakine ortamdaki inanılmaz gürültü+uğultuyu yararak sesinizi duyurabilmek için sarfettiğiniz efor, iki çift laf etmeye çalışırken yorulma durumu almış. Kısaca aslında her yer gibi olmuş Asmalı Mescit ama bu durum ona hiç yakışmamış. Birbiri ardına açılan ciks mekanların arasında tanıdık yüzler hala duruyor evet, kino garden’da oturduk yine, mahalle olarak yükselen fiyat ortalamasının aksine uygun fiyatları ve hızlı servisiyle hiç yoktan iyi dedirtti bize burası ama o masamız kimlerin ayagına takıldı onun sayısı yok.
Yine de dediğim gibi Asmalı’nın yeri ayrıdır benim için kolay kolay vazgeçemem en azından eski mekanlar oralarda olmaya devam ettikçe. Ama tabi ayrı bir dünya burası hala, o tartışılmaz.. Sayısız mekanla tatlı bir havası var hala ama o kalabalık yok mu o kalabalık! Eskiden bir otto’nun önünü bilirdik biz kalabalıktan geçmeye bile üşendiğin ama devir değişmiş azizim vallahi değişmiş:)
Okadar laf söylerim ama bakınız gitmek isteyenlerin de önünü kesmem. Buyrunuz size Asmalı Mescit rehberi efendim, timeout istanbula burdan teşekkür ediyoruz:P

http://www.timeoutistanbul.com/s76444/yemeicme/asmalimescitin_nabzini_tut

Önce ahkam keseceğim dedikten sonra, sonrasında başka şeyler de bekliyor insan değil mi? valla ben de bekledim aslında kendimden, haftasonu gittiğim sun day sky fest’i anlatacak, okuyanları nacizane özendirmeye çalışacak idim:P yine yapıcam ama sanıyorum şu an değil:)

29 Temmuz 2009 Çarşamba

başlıkbaşlıkbaşlık


Arkada ööle güzel bi gitar melodisi, önde duru bir sesin kasmadan şarkı söylemesi kadar güzel pek çok şey var evet ama bu da baya güzel:) özge fıskın’dan dinleyiniz efendim kalbinden vursun isimli şarkıyı, hatta üşenmiyorum link veriyorum ki klibini de izleyesiniz . Günün şarkısı budur:
http://www.ozgefiskin.com/video3.html

Günü güzelleştiricek başka bir ayrıntı ben&jerry’s den gelsin chocolate fudge brownie icecream:) anamm o nasıl bir tatmış da yıllardır mahrum kalmışım.. ben dondurma pek sevmem öyle de cinsimdir yani böyle ya sosu ya da külahı için yerim hattaa zaman zaman külahına kadar bile sabredemeyip atarım kiii baya tepkiyle karşılaşmışımdır bu yaptığımla ilgili.. ama değerli arkadaşlar, daha önce alıp koyaydınız önüme bu dondurmayı hiç öyle birşey yapar mıydım:)

İşim yok, evim yok, umudum falan da yok evet bunlar eski hikaye. Ama sallanan sandalye hayalim depreşti hatta depreşmekle de kalmayıp, stajda işsiz oturduğumdan gezindiğim türlü siteler içinden “dream chair”imi buldum. Bu sandalye benim olmalı, allahım çok istiyorum:) artık alır teyzemin evinde kurar üstünde otururum işsiz güçsüz.

Geçenn hafta bahsetmiştim bir şirketten haber bekliyorum diye. Dün öğrendim ki(bizim şirkette çalışan bir arkadaşımın o şirkette çalışan çok yakın bir arkadaşı var ordan öğrendim, evet elim kolum uzun ama neye yarar:P) aynı pozisyon için genel müdürden “referanslı” bir aday daha varmış:S sanırım benim durumum yine hayal oluyor bu noktada. O sebeple şu güzelim sandalyeyi de b.k alırım. Ama bir yandan insan kaynaklarına mail attım kadın hala süreç devam ediyor, yıllık izinler dolayısıyla uzadı ama siz başka biryerden haber alırsanız mutlaka haberleşelim diyor. Bukadar da ciddi bir şekilde oynamazlar heralde bir genç kızın duygularıyla. Haftaya cumaya kadar bekllicez bakalım, hoş beklemesem ne yapıcam o ayrı:) ama görüldüğü üzere artık duruma bağışıklık kazandım, bunalıma koşmuyorum.

Neise efendim kalbinden vursuuuunnn şarkısını bir kez daha replay yapıyoruz 893284923. kez oluyor.

Bizim aşkımız malesef keşke eğer
Ama; olsun, olsun herşeye değer

23 Temmuz 2009 Perşembe

günün şarkısı

ezginin günlüğü- bahçedeki sandal
sözü yok, insanı kapıp götürüyor. şöyle faytonda tıngırmıngır ada sırtlarında mı desem, akşam üstü güneş batarken küçük bi sandal içinde sallanarak bir o yana bi bu yana açılır gibi mi desem ufka doğu, içinde bir yerlerinde seni acıtan birşeyler olduğu, varlığını bilip ne olduğunu bir türlü bilememe gibi mi desem yoksa bilip hala anlam verememe gibi mi..

bir anlam gelse,
ne varsa alsa,gitse.
bir anlam gelse,
ne varsa verse,kalsa

gibi...


22 Temmuz 2009 Çarşamba

evet yine kendini kontrol edemiyor


Julio Iglesias gelmiş efendim Türkiye’ye buyursun gelsin evet bana ne, zaten sevmem de kendisini hattaa akşam ana haberlerde röportaja bile çıktı, dinledim mi tabiki hayır. Peki neden yazının ilk satırlarını kendisiyle dolduruyorum? Zira bahsetmek istediğim bir efsanesi var ki 3000’i aşkın kadınla birlikte olmuş ya kendisi:S yuh len 3000 ne nasıl bi sayı o? Bir de aşkın kısmı var 3000’i aşkın! Hacı sen naaptın yahu, 3000 tekil kadını nerden buldun tmm arada türlü gruplar da olmuştur bunu tahmin edebiliyoruz lakin yine de 3000 ne be:) nasıl bi caziben var benim göremediğim de 3000 ayrı kadın üzerinde benzer etkiler yaratıp benzer sonuçlar doğurmuş. Neise konu üzerine getirebileceğim alternatif yorumları, türlü eş dost akraba 7 sülale okur olduğundan kendime saklıyorum. İnsanlık henüz buna hazır değil:)



“13-14-15-16 ağustos” eğer şu tarihlere kadar hala işsiz ve sonsuza kadar stajyer moduma devam ediyor olursam (ki kuvvetle muhtemel), bu modun tek güzel tarafı şu tarihlerde vukuu bulacak zeytinli rock fest’e gidebilme ihtimalimdir bunu da burdan ilan ediyorum:) Epica, Kurban,Teoman, Mor ve Ötesi, Duman, Yasemin Mori, Pentagram gibi kişisel listemde top yapan kişi ve grupların orda olması evet büyük bir etkendir bu istekte. Epica ne ya:s Kurban ne, teoman ne sen nasıl topladın bunların hepsini bi festte hem de 35 liralık kamp+kombine bilet fiyatıyla. Daha zilyon grup sahne alacak iki ayrı sahnede, festival alanı deniz kenarı kumların üstü, Foça ingiliz burnu. Daha ne olsun:) şimdi sevdiceim ex kankam(aslında hala kanka modu da devam etmiyor değil^^) ilen seneler önce gitmiş idik zeytinli rock fest’e, zeytinlide yapıldığı zamanlar hem de:P
gece souktan donarken uyku tulumundan çıkıp, o hayat kurtarıcı tulumu bana veriyor, sabahları da çadırın içi serasal bi alana dönmeden kalkıp çadırın iki kapısını birden açıp en azından biraz daha uyuyabilmemiz için nispeten elverişli bir ortam yaratıyordu. Melek gibidir maşallah:) ilk sabah kalkığımızda karşılaştığımız tualet kuyruğu sonrası kendimizi yollara vurup, ayvalık tostu pek muhteşem aynı zamanda ucuz bir cafenin tuvaletini uygun görmüş idik değerli hacetlerimizi bırakmak için:)(çok acaip kelimeler kullanıyorum, hacet ne:)), 3. gün konser alanından erken döndüğüm çadırımızın rüzgardan uçup gideceği, uçarken de içinde olan beni çubuklarıyla deşip geçeceği ile ilgili hayal dünyamın genişliği yüzünden öölece oturup onun konserden dönüşünü bekleyişim ya da son akşam daha fazla içki içmeme izin vermeyişi yüzünden kendimi deniz kenarlarına vurup oh olsun merak etsin ölsün diye dolandığımı hatırlıyorum sarhoş kafamla.. bakınız ozamanlar azıcık içsem bile hiçbişi hatırlamama sendromum yokmuş:) evet efendim nostalji köşemize hoşgeldiniz gibi bir durum oldu.. velhasıl pek güzel bir festivaldi tekrar gidilse süper ötesi olmaz mı evet olur.
Lakin bir de diğer kısmı var ki gidebilmek için iş bulamamış olmam gerekiyor evet dediğim gibi kuvvetle muhtemel bir durum ama buhafta bir yerden haber bekliyorum artık o da olmassa bi 3 ay daha işsizim kesin zaten.. ama olursa, ya olursa len:) olsun yahu ben bunu hakettim artık vallahi hakettim, kaç mülakata girdim, aynı şirketten ayrı ayrı kaç kişiyle görüştüm, excel testi bile yaptım hem de türkçe şekilde, soruda sorulanı anlamak için beynim çatladı her formülün ingilizcesie alışık olduğumdan, ama yaptım ulen onu da yaptım:) arayıp, uzatmayın da alın hacı beni yaaa demek istiyorum ama bekliyorum. Bakalım nolucak:S artık bu konularda yorum da yapamaz oldum zira olumlu düşündüğüm görüşmelerden olumsuz, olumsuz düşündüklerimden olumlu cevaplar geldi ve her seferinde g.t oldum, o sebeple agzımı açmayıp bekliyorum efendim. Ama agzımı açmazken ya olursa diyerek o şirkete yakın ev bakıyorum sahibinden.com’dan, eşya bakıyorum türlü sitelerden,planlar yapıyorum kendi zihnimde evcilik bile oynuyorum.
Ve telefon çalıyor şu anda şunları yazarken.. hepsi yalan oluyor..
Dermişim.
Iyk iğrenç miyim? Biraz. Ama çok sıkıldım cidden bu bekleyişlerden. Al işte eğlenceli eğlenceli başladığım yazı bile dramatik küçük bir b.ka dönüyor, ama elimden bir şey gelmiyor.

21 Temmuz 2009 Salı

teknolojiden de anlarım:P




Ey sevgili blog okuyucularım, oluyor mu böyle oku sonra çek git:) iki satır bişi karalayıverin de sevinsin şu kızcağız. Bakın ben teknolojiyi kullanan bi insanım google analytics bile yapıyorum (analytics yapmak:S) ve görüyorum ki sadece dün bile(tarihe dikkat) 59 tane ziyaret almış kutlu sitem ve bunların 49’u benzersiz ziyaretçi(unique visitor efendim:P) şimdi gözümle görmesem diicem ben kendi kendime konuşuyorum kimsenin de okuduğu yok ama göz var nizam var okuyosunuz işte yahu:) ama bir de yorum bırakıverin, nolucak ki yani:) ah ben ne mutlu mesut bi insan olurum, nasıl sevgi kelebeği, mutluluk pıtırcığı, motive doygunu bi insan olurum belli diil, ve bütün bunlaırn hepsi inanır mısınız bir tık ve o güzel ellerin klavye üzerinde bir kaç tıkırtısı kadar yakın ( ya ya ya:)
Ha bir de bir gizli hayranım var:P korkmayın buarada hepiniz gizlisiniz teknoloji henüz okadar gelişmediği ya da gelişse de benim henüz haberim olmadığı için kimliklerinizi görüntüleyemiorum:) sadece hangi trafik kaynağı(google, direct, facebuk zart zurt, googlesa hangi keyword ilen gibilerinden), ve işte yeni-eski ziyaretçi, yok hangi şehirden gibi gibi bilgiler var bir tek, ama bir insan var efendim görüyorum ben onu üşenmiyor googledan “rüyalar bastırılmış” keywordüyle arama yapıp bloguma hep o yolla giriyor. Arkadaşım çekinme:) yaz adresi adres çubuğuna, her seferinde google da arat (evet bu aramayla ulaşılan yazım çok güzel biliyorum ama olsun:)), ordan tıkla ne yoruyosun kendini:) görüyorum da sadık bi ziyaretçisin bu arama hep aynı kaynaktan geliyor (ama ne yazıkki şehrini göremiorum:() sen yorulma ben de meraklara salınmıyım bence:P
Evet bukadar serzenişten sonra şimdi haberler. Yok ama vazgeçtim haberler sonra gelsin, şidilik burda herşey bitsin. (pek dramatik)


Pek önemli husus: bukadar serzeniş sonrası biliyorum yorum yazmak için yanıp tutuşucak ama şu yazıda yorum yapacak bişi bulamıcaksınız. Olsun len, bence ben baya iyi konuştum sen de yapabilirsin:P

Pek önemli bir diğer husus: farkındayım poposu aya gidip gelmiş bir hava çizer gibi yaptım ama üstüne basıyorum gibi yaptım, dün saydığım muhteşem özelliklerimin içinde poposu ayda olma durumu yok:P, hayır olsa onu da kullanıcam kariyerime başlama yolunda kendimi pazarlamak için ama dediğim gibi yok. valla yok:) kendin görüyorsun yani:)

20 Temmuz 2009 Pazartesi

I have a dream! Infact I have dreams, lots of dreams:)




Aylar sonra yazdığım kendi kendime tripli iki cümleden sonra anladım ki özlemişim yahu blog yazmayı, saçma sapan şeylerle sanal dünyada yer kaplamayı.
Bi güç testinden bahsetmişti 2 ay önce o test hiç bitmedi sanki de ben oturup bi çene çalamadım şu ekran başına. Mezun oldum, kep attım, kendimi gece yarısı çimlerin üstüne attım, okulun süs için yapılmış havuzuna attım, baloya katıldım, topuklu ayakkabılar üzerinde kendimce rekorlara imza attım, kem gözlere geldim ama delice eglendim:P, 5 yıllık yurt odamı bir günde boşalttım, eşyaları kutuladım, bavulladım, poşetledim, gazetelere sarmaladım, kurulması hevesle beklenen yeni hayat düzeni için beklemeye aldım geçici meskenimin kapatılmış balkonunda:)
part time iş gibi haftanın en az iki günü türlü sayısız mülakata gittim, istanbulun iki yakası arası ulaşım süresinde kişisel rekorlara imza attım, aynı anda kaç işi birden nasıl da güzel yapabildiğim, türlü gruplara nasıl da liderlik ettiğim, içinden çıkılmaz sorunları şıp diye nasıl çözdüğüm, deişik fikirlerimle harikalar yarattığım, zeka pırıltısıyla dolup taştığım, şu nacizane bedenim içinde barındırdığım çeşitli genius’lıklardaki benliğimin nasıl da bahsi geçen pozisyona uygun olduğu, amuda kalkıp kafa üstünde dönerken aynı anda popomla da neler neler yapabildiğim gibi üst insan özelliklerimi saya saya bitiremedim ama yine de bi iş bulamadım:) mülakat günlüğü yazsam, anılarımı yazıya döksem hem vatana milllete hayrım dokunur hem deen azından onca zaman, emek, güç, artı para kaybı(evet 5 senedir istanbulda yaşasam da bir çok yeri bilmiyor zorda kaldığım her an taksilere avuçla para döküyorum, ve inanın mülakatlara koşturmak bu durumların başında geliyor:)) en azından bi işe yaramış olur.neise çok dertliyim mülakatlart konusunda zira ne saçmalıklarla karşılaşıyorum, ne demotivasyonların altından çıkıp tekrar yeni mülakatlar için kendimi yollara vuruyorum belli değil.
Ama geçecek, geçer yani heralde, geçer geçer evet geçer.
ve geçtiği vakit için kurulan hayaller öyle sınırsız ki:) ilki şu resimdeki gökyüzünün altında dertsiz tasasız uzanmak, yatmak, yuvarlanmak hatta o rüya işe kabul edilmemi sağlayacak olan amuda kalkıp kafa üstü dönerek becerebildiğim poposal aktiviteleri gerçekleştirmek olabilir. Şaka len şaka sonuncusu yok, zaten ööle bi yeteneğim de yok:)
pek önemli husus: burdan şu fotoğrafı çeken güzide şahsiyeti kutluyoruz zira pek beğendik:) keşke bizimle paylaşsaydı da kendi kendimize bulmsaydık bu güzel resmi:)

15 Temmuz 2009 Çarşamba

uzun uzun başlıklar geliyor içimden..

öle uzun zamandır yazmadım ki kendi adres çubuğumdan silinmiş kendi blog'um. bukadar olur.

14 Mayıs 2009 Perşembe

bu hafta bir dayanıklılık testine maruz kalıyorum.. cumartesi bitiyor iişalla, bitsin yine burdayım:)

8 Mayıs 2009 Cuma

the one came:)

http://kucuklucy.blogspot.com/2009/02/one.html

gerçek oldu ya:)
bugün hayatımın en güzel doğum günü hediyesini aldım ya:)
hersene klasik gerçekleşen doğum günü bunalımım birden dağılıp yaşama sevinci doldum ya:)



4 Mayıs 2009 Pazartesi

fotoğraf çektirme özürlü insan modeli


aslında hayır amatör fotoraflarda gayet kafamı yana eğerekten, kendimce şirin bi havaya bürünereketen , tatlı tatlı gülümseyerekten(!) (kendimi mi anlatıyorum acaba:) poz verebiliyorum, allah sizi inandırsın gayet de güzel oluyor. ama benim fotoğrafla ilgili bir korkum varsa o da fotoğrafçıda fotoğraf çektirmektir, bir diğer korkum da başka bir cümle içinde yine bukadar fotoğraf kelimesi kullanmak haline geldi şu an:)
ve bugün yine bu korkumla yüzleşmek zorundayım ki: yıllık fotoğrafı çektireceğim.
derim ki bak kardeş ben oturıyım sen uzatmadan çekiver işte hemen zira ben bekledikçe objektif karşısında yüzümdeki ifade ya aptallaşır ya da hem kendimden hem de senden nefret eder bi hal alır. ama bunu hangi sevgi kelebeği fotoğrafçı anlayabilir acaba? bunca yıllık hayatımda evet oldu 8 10 kez fotoğrafçıda fotoğraf çektirdiğim biri bile şu kızcağızın halinden anlamaz mı anlamadılar, benim okul kimliğimdeki resmim memur tipli oldu, lise yıllığındaki nefret dolu, ehliyet için çektirdiğimse besleme(neyse ki sonrasında yine memuru kullanmaya karar verdim ehliyetde de:)
acaba hayatımın hangi aşamasında bu hale geldim diye meraklara salınıyorum ama cevabı bulamıyorum.
saat 15.30da randevum var efendim, yeni macerelarımla burda olacağımdır:)

3 Mayıs 2009 Pazar

pazar neşesi mi desek ne desek:)

pazar sabahı kendi yatağımda uyandım, dün kustuğum bütün nefretleri unuttum:)
mayıs geldi bir de güneş açtı mutlu oldum
yeşil erik çıktı, gördüm, aldım, yedim sevinç doldum
uzun uzun pazar kahvaltısı yaptım, sevgi kelebeği oldum.
justin'in uzuuyn bacaklarını ve single ladies şarkısında beyonce dan 832938912 kat güzel kıvırmasını izledim yeniden doğdum:)
bi de herkes izlesin, kimse mahrum kalmasın diye buraya da koydum, bence yüce bi insan oldum:)

2 Mayıs 2009 Cumartesi

ömrüm yollarda noluyoruz be?

bence çok güzel özetledim şu haftayı şu başlığımla..
ilkokul sıralarında türkiyenin jeopolitik konumu bıdısıyla beynimiz yenirken, "ülkemizin asya ile avrupayı bağlayan bir köprü görevinde" oluşunun beni bu kadar hayattan soğutacağını nerden bilirdim, bilsem gelir miydim, gelsem de şu okulu tercih eder miydim, etsem de nadide işimi tercih eder miydim diye uzayıp giden sorularım var. dur diyorum kendime ama zihnim durmuyor bıdı bıdı konuşmaya, hayatıma sövmeye devam ediyor. gün gelip yurdumu kendi yatağımı özleyebileceğime de inanmazdım ya ben onu da yaşadım.. pazartesi sabahı geldim zaten yurt odama ama akşam yine düştüm yollara ve ha orda kal ha burda kal ha işe git ha mülakata koş ha taksime arkadaşlarına koş ha taaa eskişehirlerden gelen annene koş derken ömrüm yollarda geçti ya benim. hem de köprü görevi gören nadide yurdumuzun nadide köprülüğünü yaptığı asya avrupa kıtaları arasında mekik dokuyaraktan. ve ben resmen özlemini çektiğim yurt odama daha şimdi kavuştum. canım odam ya, şu dağınıklıkta aradıklarımı bulamama durumunu bile özledim, kendi başıma oturup anlamsızca bilgisayar ekranında get mail tuşuna basarak oyalanmayı, shuffle da birbirinden alakasız ama peşi sıra çıkan şarkıları zaplamayı, türlü yığınlar altında kalmış kağıtımsı incecik şirket terliklerimi aramayı, ayaklarımı masaya uzataraktan laptopu dizlerim üstüne almayı bunları yaparken de o terlikleri ayağımdan çıkarmamayı özledim yahu, vallahi özledim!
asabi de bi insan yaptı bu yollar beni, bugün mp3ümde durup dururken çıkan I hate everybody şarkısının durumuma uygunluğuydu yani yüzümde biraz tebessüme yol açan..
All the people on the street, I hate you all
And the people that I meet, I hate you all
And the people that I know, I hate you all
And the people that I don't, I hate you all

şu sözleri dinlerken nasıl kendime uygun buldum belli değil, evet muayyen dönemim yaklaşmasına fena halde delalet bukadar nefret kusmaca farkındayım ama elden ne gelir. anlatıcak çok şey olmasına rağmen nekadar nefret dolu ve asabi olduğumdan bir adım öteye gitmicek söylediklerim uzattıkça onu da biliyorum, o sebeple şu an susup kendimi get mail'lerin shuffleların, stumble'ların, arkada bir dizi açıp ön tarafta anlamsız şeyler uğraşmanın ve soğuk biranın dayanılmaz hafifliğine bırakıyorum şimdi, evet.



24 Nisan 2009 Cuma

mutluyuva.com?



googleda mezuniyete dair falan saçma sapan şeyler aratırken yan taraftaki sponsor linklerinden biri şöyle iyi bi sarstı beni
Eşiniz Zengin Olsun
Ekonomik Krize Kesin Çözüm
Zengin Eş Adayları Sizi Bekliyor

noluyoruz be:) tamam zaman zaman hatta pek sık işsiz kalacağım diye dertlenirken ya daa hayat beni çok çok yorup ömrüm işle okul arasında yollarda geçip dururken zengin koca bulup rahat edicem geyikleri yapmışımdır; hatta büyük bi güruh olarak gelecek üzerine sözde kafa yormalarımızda yok yok en iyi yol bu demelerin ardından bi umut ışığı olarak göz kırpmıştır zengin koca konsepti:) ama bu konseptin böylesine bir ekmek kapısı olacağına vallahi inanasım gelmiyor.
araştırmacı ruhum baskın geldi ve girdim siteye nedir ne değildir diyerekten:) efendm başta direk bu bahsettiğim zenginbıdı isimli sitedeyken artık nereye tıkladıysam mutluyuva.com sitesinin içinde buldum kendimi. onun içinde de evlilik katalogu isimli bir bölüm resmen çekti beni içine.. efendim bu katalog "gerçekten" evlenmek isteyenlerden oluşan dijital bir katalogmuş. herşeyin dijitali makbul değil mi ama, bir de başına gerçekten koyunca vallahi albenisi nasıl da yükselmemiş mi:) anlatılıyor da anlatılıyor bu katalogun işlevleri ve anlatırken "karşılıklı mutabakat sağlandığında" gibi cümleler defalarca yineleniyor. ah nasıl da ciddi bir dil değil mi, evet evet bu adamlar işlerini ciddiye alıyorlar bakınız mutabakat falan diyorlar. ah bi de araştırmacının yanı sıra paylaşımcı ruhumla şu bilgiyi de vermeden geçemiyciğim, bu güzide katalogu kullanmak istiyorsanız 750tl+kdv yi bir kerecikliğine bastırıveriyorsunuz:) sonra gelsin mutabakatlar gitsin kataloglar.
allah düşürmesin mi desek ne desek:)


22 Nisan 2009 Çarşamba

mavi kuş ile küçük kız





Büyük bir heyecanla beklemiştim teomanın yeni albümünü özellikle içinde elif şafak yazması(el yazması gibi bir şey oldu ya bu:) uçurtmalar adlı şarkının da olacağını duyduğum andan beri. O nasıl güzel bir şiirdi de kim bili teomancığımın sesi ve müziğiyle birleşince ne tapılası olacaktı benim için... Hımm evet insan beklentilerini yüksek tutunca iyi bir yalan olur ya genelde, ben bunu yaşadım:) Bir heves edindim o albüm şarkılarını hemencecik açtım aylardır beklediğim kutlu şarkıyı.. Şimdi tamam olmuş biraz hiç olmamış değil lakin daha farklı şeyler beklemiştim sanki bu ninni havasında ağır ağır inişsiz çıkışsız bööle sütliman şarkıdan ziyade. Tamam o teomancığımın cızırtılı sesine yine diyeceğim yoktur ama olmadı işte benim hayallerime uymadı. bu durum beni şarkıyı yine yaklaşık 75 kez fln ardarda dinlemekten alıkoydu mu peki hayır ama o benim bir handikapım şarkıyla ilgilisi yok sanırım.
şu yazıyı yazmamın sebebi de aslında bir okadar farklıyken bu konu hakkında bukadar gevezelik yapabilmeme şaşırıyorum ben de... efendim bu teomancığımın bu şarkısını dinleye dinleye bir nevi eskitip ileriki günlere de dinlemek için az da olsa bi istek kalsın diyerekten albümün geri kalanını şöyle bir dinlemiştim.. ama nedense dayanılcak gibi gelmemişti aylardır beklenen albüm:) ay buarada aylardır yemedim içmedim bu albümü bekledim evet, tam bir müzik eleştirmeni edalarında kırıtmaya başladım zannımca biri beni durdursun:) işte ogün artık bende mi birşey vardı yoksa odaya fütursuzca girip aaa ilkokul şarkıları mı dinliyosun diye laf sokmaktam geri kalmayan bir arkadaşımın zavallıcık bilinç altımda yarattığı yansımalardan ötürü müdür bilinmez ben bu albümü sevmedim sevemedim.. taaa kii bu sabahın kör vakti ödev yetiştirmek için zorla kendimi yataktan kaldırıp bilgisayar başına atana kadar. yeni bir şarkı keşfettim günün şarkısı olmaya aday kiiii halen daha o ödev bitmemiş ve beni bitmeyişiyle iyi bir darlamış da olsaa, bunların hiçbiri insanlığı da bu şirin sözlü şarkıdan blogum aracılığı ile haberdar etme isteiğimi elimden alamamıştır. evet, ben bunu yaptım:)
şarkının girişi beni pek çekmese de, olmuş yahu dedirten bir şarkı bu sözleriyle.. hernekadar teomanın kendisi şarkı içerisinde "olmadı ya bu şarkı hadi madem ortaçgil dinleyelim" tadında şeyler söylese de benim içimi ısıttı.
ozaman bi iki kuble gelsin efendim.. şu blog bir nevi şiiir şarkı defteri moduna giriyor gibi gözükse de zaman zaman, hevesli bir gencim ben neyi sevsem etsem paylaşmadan duramıyorum diye bağlamak istiyorum:)

yalancıyımdır biraz ama bana inan
sarhoşken hep çok sahiciyimdir
yine fazla içmiştim bu akşam da
coşmuş kalbim,of nal gibiyim.
sağır, kör, dilsiz görünür kalbim
ama bil, ben aslında iyi biriyim

bilirim, çok kirlidir aşk sicilim
sadakat konusunda pek iddialı değilim
ama bu kez farklı olsun diye
sen denersen, ben de denerim

21 Nisan 2009 Salı

bıdıbıdı

ama ama yine yazamıyorum ya..
hayatımda bişiyin bi istikrarı olsun diyorum olmuyo.. hayır bişi diil okuyucularım sürekli serzenişte aman da kucuklucy neden yazmamaktasın diye.. o da diil yazmak istediğim 839283918 şey oluyo gün içinde, gün dışında(uykumda bile oluyo mesela) ama sonra bunlar benim beyin kıvrımlarımda unutulmaya yüz tutuyo ya buna üzülüyorum vallhi, en iyi ihtimalli durumda tekil kişilerle paylaşıyorum ama biliyorum onların beyin kıvrımlarına bile varmadan hava boşluğunda asılı kalıyo sonra da uçup gidiyo mu acaba bilmiyorum.. kafamı bu noktyaya kadar çalıştırabildim şu an, eminim böyle bir bilim dalıyla(bu kadar muğlak bi cümle var mı:)bari bi iki bilim dalı ismi ver, bence metafizik falan:P) açıklanası bir durumdur bu lakin "zayıf" bi insanım ben trivial pursuit'te bile ancak junk info'larımla biryerlere gelebiliyorum diyerek hiç aklımda olmasa da burdan da birilerine laf atmayı başarabiliyorum:) okursa anlar zannediyorum:)
bulunduğu ortamdan kısa bir süre de olsa uzaklaşmak pek acaip birşeymiş zira eskişehirdeyim aile saadetinin tamm göbeğinde:)
yıllık yazıları yazmak gerek, iş başvuruları yapmak gerek, mezuniyet gecesi planları yapmak, onu geç ödev yapmak gerek, iş görüşmelerine gitmek gerek, gelecek için düşülmesi kuvvetle muhtemel ve zaman zaman içine iyi bi düşülmüş bunalımlardan kendini korumak gerek, bi yandan hayırlı bi evlat olmak yollar aşmak etmek gitmek görmek gerek, incik cincik herşeyi düşüne düşüne paralanmamak gerek, bi salmak gerek, hatta inanıp şu yazdıklarını bile silmek gerek lakinn ben gayet mantıklı şeyler düşünebilse de onları hayata geçireilen bir insan diiilim. ama düşünüyorum en azından bu da bir şey bence diyip kendini bi takdir ediyim bari..
boş boş yazmak istiyorum çünkü o paylaşılası olduğunu düşündüğüm 8398392839 şeyden biri bile mi gelmez şu an insanın aklına.. gelmiyo valla.. üç uçuk aynı anda çıkardım onu söölesem pek anlamlı durmuyo dimi:) ama üç uçuğun ses uyumunu sevdim yahu, bak küçük birşeyden mutlu oldum yine görüyo musun:)
nokta
ama olmuyor, yine susamıyor sevgili okuyucular:)
şu resimdeki gibii yapabilmek için hangi bilim dalı kurallarına karşı gelmem lazım ki? bi yerçekimi falan cepte de (fizik oluyo zannımca:), başka? istiyorum yani yapıcak bişi yok.. ilgililere duyurulur:P
yakında iş başvurularının 782781 tane olan eleme aşamalarında şööle şeyler yapmamızı isteyebilirler bence, hayır yani öngörülü bi insanım hazırlıklı olmak istiyorum:)

tamam susucam da bir de günün şarkısı ozaman: I feel it all by Feist. Bu kadının sesi ne? ne bu ses:) asıl beni çarpan hali know how adlı kings of convenience şarkısında dinlensin lakiinn hayat niye adil diil? bir şu resimdeki gibi yapabilmek bir de şu kadınınki gibi sesim olsun istiyorum.. çok mu hıms?

I know more than I knew before
I know more than I knew before
I didn't rest, I didn't stop
Did we fight or did we talk

8 Nisan 2009 Çarşamba

sevindirik fıtfıt


Küçük şeylerden mutlu oluyormuşum ööle dedi canlardan biri, bugün oldum:)

bir rüzgar gülü mutlu etti beni, sonra iki küçük kitap küçük ama cidden; birinin adı uykum gibi gelsene, birininki kalp dönmesi.. dünyanın en şirin şiir kitapları olabilirler, çocuklar gibi sevindim ben de onlar sahip olunca:) sonra anlamsız bir gözlük takıp ayna karsısında dakikalarca kıkırdamak da pek mutlu etti beni... ama en çok pek sevilesi bir arkadasla kadıköyün arka sokaklarında kendimizce keşfettiğimiz mekanlarda içtiğimiz biralara eşlik eden anlamsız uzun sohbetler mutlu etti.

Yazma şevki yoktu nezamandır içimde, hiçbir şeyin şevki yoktu.. Bugün geldi geri hepsi :)

Ozaman yeni aldığım kitaplardan Atanur’dan gelsin küçük bir şiircik:

Veda Öpücüğü
sondan say
ilk öptüğümü


Hayır romantik bir fare dönemimde de değilim ama kitabın sonunda bu şiirle karşılaşınca içi ısınıyor insanın.. aynı etkiyi hedeflemiştim ama çenemi değilse de elimi tutamadım:)

Bir de en son not günün şarkısı: “where the wild roses grow”. Aniden aklıma gelip dinleyebilmek için çeşitli uğraşlar verdiğim ve yine 70 kez falan farklı yerlerdeki(iş bilgisayarı, laptop,mp3player gibilerden) farklı playlistlerimde dönüp duran şarkı.

Valla en son not: 20lik dişim çıkıyo geç de olsa, agzımı açamıyorum ama dişçiye gitmek istemiyorum; hatta şuan şundan bahsederken bile o şirin pamuksu mutluluğumun keçeleştiğini hissedip kapatıveriyorum konuyu:)

2 Nisan 2009 Perşembe

solda güneş yükselse?

ben gitsem gitsem gitsem güneye olmak zorunda da değil heryere olur.

22 Mart 2009 Pazar

Gece boyu öksürmekten uyuyamayan genç kızın dramı


Evet, o benim.
Çok üzülüyorum ben bu kızın haline.
Evet, haline üzüldüğüm kız da benim.

21 Mart 2009 Cumartesi

başlık yazmayı seviyorum yahu..



Çok akademik bir giriş yapacaktım yazıma, “ertelemek” sözcüğünün etimolojisinden girip kimbilir nerelerden çıkacaktım, beceremedim:) bir şeyleri erteliyor olmak çok acaip bir şey diye içimdekileri bir ilkokul çocuğu edasında söyleyiveriyim bari istediğim girişi yapamadım:) evet ya cidden çok acaip bir şey; yapman gerekiyor biliyorsun ama bir türlü başlayamıyorsun, ya da dur şundan sonra deyip duruyorsun birtürlü gelmiyor ama o aktivitenin yapılacapı kutlu zaman dilimi. Şimdi hayatı ertelemeyin diye klişelere girmemek için zor tutuyorum kendimi ama böyle bir şey söylesem de şurayı okuyan kutlu kişi haşaa sözüm sana değil kendime olur. Zira taa geçen hafta yazmıştım mesela odamı toplayacağım diye yaptım mı? Tabiki hayır:) masamda oturacak yer olmadığı için yatağımda yaşıyorum kaç gündür öylesi acınası durumdayım. İş başvurusu yapmaya hala başlamadım ki hani önceliğim o olmalı sanki şu aralar:) bir yerlere gitmeyi, bazı insanları görmeyi, kendim için bir şeyler yapmayı(doktora gitmek mesela, kuaföre gitmek mesela:)), yataktan kalkmayı bile erteler durumdayım sürekli. Nolucak len benim bu halim. Bir şekilde bir şeyleri son anda yaparak kurtarıyorum çoğu zaman ama sanırım kaçırdığım bir şeyler de oluyordur aralarda.

Aman içim sıkıldı kendimden. Konu değiş bakalım hemen.
İçim sıkıldı dedim yaa fırsat bildim bunu (arada gazlanabiliyorum bak:)) attım kendimi yataktan aşağı, gece boyu kendisini yataktan düşürmemek adına duvara yapışık uyuduğum laptop’umu da çektim aşağı, yeter be dedim. Masama oturamayacağım ve odamdaki herkes de uyuduğu için oturamayacağım masayı oturulabilecek hale getirmek için uğraşamayacağım için(evet bahanelerim iyidir.) kendimi çalışma odasına attım. Belki bu vesileyle ders de çalışırım güzel olmaz mı:) ben bu sabah 9 da kalkıp kütüphaneye gidip işte ders çalışmak olsun, gerekli kitapları almak olsun, cv düzenlemek, cover letter yazmak olsun bunlar gibi lanet işlere adayıp kendimi gün boyu da ordan çıkmayıp akşama kendimi sokaklara vuracaktım. Planım buydu yani ama saate bakıyoruz 1 olmuş hatta geçmiş şu anda planımın bir 4 saat kadar gerisindeyim ve bu sayıyı bilirim ki 9 10 a kadar çıkarır en son amaaan yarın başlarım derim. İşsiz kalıcam bu gidişle haydi hayırlısı.:) Bu durumda tam bir irade örneği göstereceğim (bak bak nasıl gazlandı.), bunu hatta şu an göstermeye başlıyorum: Çıkmayacağım bugün dışarı çürüyeyim de şu çalışma odasında göreyim günümü. Gerçi bu planım geçen hafta da vardı benim, geçen Cumartesi de minderde oturup hem böyle yavaş yavaş işlerimi halledecek hem de dinlenecektim ama sonra kendimi 20.00 taksim servisinde studio live’daki eski 45likler partisine giderken buldum. Oyüzden bu hafta çok da iddalı olmıyım bari, kısmet diyorum. Herşeye kısmet diyorum bu ara hatta erteleme aktivitesi öylesine içine aldı ki beni durumlar üzerinde düşünmeyi de erteleyip kısmet diyip çıkıveriyorum işin içinden. Minimum beyin aktivitesi, maksimum laf kalabalığının ortasında yüzdüğümü farkettim şu an bir de... napalım KISMET! :)

not: ben şu yazıyı yayınlayabilene kadar saat kaç oldu sürekli bir we're sorry page le karşılaştım virüs içinde mi yüzüyor bilgisayarım nedir, o yönde dokundurmalar yaptı bu blogger amca bana:) ertelemeyi bırakmam gereken bir şey daha şu bilgisayarı ilgili yüce toshiba insanlarına götürüp bir formatmış, bir temizlikmiş, bir bakımmış kısaca bir elden geçirtmek.


19 Mart 2009 Perşembe

En uyumlu çift :)

Şöyle kebaplı, şalgamlı, fındık lahmacunlu, çiğköfteli sofralarda çok kereler soğan ve sumak’ın arasındaki o müthiş uyum bizi canı gönülden etkilemiş, saatlerce olmasa da dakikalarca ne de uyumlu bir çift olduklarından, birbirlerine ne de yakıştıklarından bahsedip durmuşuzdur. Şimdi düşünüyorum da ne iğrenç bir insanım len ben, ama sadece ben değil çevremde bana engel olmayı bırak bir de bu düşüncelere çanak tutup üzerinde konuşup birlikte gaza geldiğimiz arkadaşlarım da en az benim kadar iğrenç. Gözlerimizi çatalın ucundaki sumak bezenmiş ince soğan diliminden alamayıp, konu üzerinde dakikalarca konuşmak ne oluyor kardeşim? Bir de sonrasında başka uyumlu çiftler bulmak: mesela pastırma ve humus da çok uyumlu bir çiftmiş meğer ama benim haberim yokmuş. Kişiliklerini ayrı ayrı beğendiğin insanların birlikte olduğunu öğrenip mutlu olmak gibi bir şey oldu benim pastırmalı humusla tanıştığımda hissettiklerim:) böyle de güzel güzel anlatırım hissettiklerimi, konu pastırmalı humus olunca:) Uyumlu çift diye romantik bir başlık atıyorum sonra soğan diyorum pastırma diyorum, evde kaldın kızım sen diyorum sonra bir de çaresiz kendime:) peki üzülüyor muyum? Bilakis pek bi eğleniyorum yine:)

Baya kafa patlatmıştık biz bu yemek dünyasının uyumlu çiftleri hakkında ama alkolün etkisiyle olacak diğerlerini hatırlamıyorum ama son günlerde sık sık görüp her gördüğümde içimi ısıtan bir reklam geliyor aklıma. Tema: çikolatayla fıstığın efsanevi aşkı. Bir tarafta küçük dükkanında çikolata yapan güzel mahçup ifadeli bir kadın, ve karşısındaki dükkanda fıstıkçı ve yine bir okadar mahçup adam, arada şarkı söyleyen çocuklar, mutlu sonda ise fıstıkla çikolatanın birleşmesi nezdinde birleşen yine bir okadar mahçup kalpler:). Çikolatanın özünde var romantik bir şeyler bir de böylesi şirin şarkılı, mahçup ifadeli, masum tavırlı, insanın içini ısıtıveren bir reklama link verirsem belki kendimi bir biraz olsun kurtarabilirim pastırma ve soğanla yarattığım imajdan:)


mezun olma eşiğindeki gencin ruhsal sıkıntıları


Mart mı gelmiş? Yoksa ortasına bile gelmiş, hatta onu geçmiş sonuna bile yaklaşmış mı? Bugün 19’u mu yoksa? Yoksa mezun olmaya 3 ay gibi bir zaman mı kaldı? Yoksa hayatın büyük bir bölümünün cidden artık sonlanıp bilmediğin başka bir fazına geçmenin eşiğinde miyim? Yoksa bu durum beni bir de içinden çıkılmaz bir sıkıntıya mı sokuyor? Hatta sadece beni değil çevremde mezuniyetin eşiğinde olan herkesi de.. öylesine devasa bir sıkıntı yani bu karşısına çıkanı hop yutuyor, vallahi ben bunu bildim bunu gördüm herkesin yüzünde.. kimi görsen yüzü düşük, bir dokun bin ah işit sözünün derin anlamına idrak ediyorsun e naber diye sorduğunda.

Çok acaip bir şeymiş mezun oluyor olmak, cümlenin kuruluşu bile garip. Tekrarlı bir de kulağı da tırmalıyor geçtim insanın içini bunaltmasını. Biliyorum cümleler beynimde büyüyor, uzuyor, laçkalaşıyor içinden çıkılmaz hale geliyor ve bunu sadece beynimde de yapmayıp al işte klavyeye de dökülüyor. Konuştukça (benim durumumda yazdıkça oluyor şu an için) açılır mıymış insan? Büyük yalan, al işte daha da kapandım. Belirsizlik her durumda rahatsız etmiştir beni ve bu önümdeki hayatımın en büyük belirsizliği mi yoksa(bu soruya ah dedim ne de küçük bir hayatın var aslında da kendini bir şey zannediyorsun, tam bunu derken de aslında bir şey de zannetmeyip küçük bir b.k olduğumu düşündüğüm zamanlar da geçmiyor değil beynimden ama konuyla ilgisiz değil mi).

Bir şeylerin bitmesi hep can sıkıcı insan hayatında. Evet evren kutlu bir yer: biten yokolan “şeyin” yeri başka “şeyler” tarafından bir şekilde dolduruluyor, yayılmacı ve hevesli bir tarzı oluyor diğer “şeylerin” herzaman hoop diye olmasa da bir şekilde dolduruveriyor giden şeyin yerini. Evet bu durum cepte tamam, Ama şimdi gelgelelim 17 senedir hayatın yüzde(%) şu an hesaplamak istemediğim maşallahlık bir oranını kaplıyor eğitim öğretim dediğimiz kutlu hadise. Onun gidişi bayaa büyük bir boşluk olacağa benzer o sebeple, ve yerini doldurur diye umut ettiğimiz iş yaşamının nezaman gelip şenliklerle karşılanacağı da belirsiz.. işte o belirsizlik belirli duruma gelene kadar o boşluk; ağır depresyon, uyku, mutsuz hissiyat, hayata öfke, düzene kendine ona buna şuna öfke ile dolar mı acaba diye düşünerekten de kendikendimi bunaltma işlemime başarıyla devam ediyorum. Şu an aslında cv düzenleme, cover letter yazma şirket araştırma gibi aktivitelere devam ediyor olmam gerekir, ama ben başlamadım bile; buyur burdan yak.

Kendi kendimin içindeki bezmiş isteksiz küçük insana sesleniyorum, daha dün sabah cıvıl cıvıl uyandın, bir dokunup bin ah işittiğin arkadaşlarına geçecek bunlar diye moral verdin, şimdi böylesi bunalmak oldu mu yavrucum?

not:çok acaip bir başlığım var, nokta atışı adeta!

14 Mart 2009 Cumartesi

RTE'yi kızdıran, milyonları gülmekten kırdıran "kafa"

ama o nasıl da şapşal şapşal gülümseyen, nasıl da şirinler gibi, muppet showdaki kuklalar gibi, yaramaz bir yavrucak gibi aradan pırtlayıveren bir kafa:)
hani olur da denk gelemeyip bu inanılmaz görüntüleri izleyemeyen varsa diye, herkes görsün:) fazla söze göre yok.

bahçede yeşil çınar

Mutlu mutlu tv izleyip scrable oynar bir vaziyetteydik, günlerdir resmen orda burda olduğum için olabildiğine tembellik ve popomu konduğu yerden kaldırmama durumuna kendimi salmış geyik yapar bir haldeydim. Midemde hevesle hazırladığımız birsürü yemeği fazla kaçırmış olmanın rahatsızlığı var ama üstüne bardak bardak çay içmekten de geri duramıyorum. Televizyonda beyaz show, beyaz showda da konuklardan biri yavuz bingöl ki severim kendisini pek çok türkülerini söyleyip bağlamasını çaldığı sürece, hatta pek çok severim bu vakitlerde. Bu programda özellikle banttan şarkı söyleme durumu beni üzse de programın bir yerinde bir türkü söylemiştir ki yine bağlamasını eline alıp yine mest olmuşumdur. Bilmediğim de bir türkü hemen sözlerini yazdım odaya çıktığımda araştırmak üzere... ve kardeş türküler’in bahar adlı albümünde karşıma çıktı işte “bahçede yeşil çınar” isimli bu güzel türkü. O nasıl güzel ezgiler, nasıl güzel bir yorum, erkan oğur araya girip gazel okuyor daha da kendinden geçiyor insan. kardeş türküleri bu denli sevmeme ve bütün albümlerini tekrar tekrar bıkmadan sıkılmadan dinlememe, sıksık bir yerlerde konserleri var mı acaba diye kendi kendime heveslenip araştırmama rağmen ben bu türküyü nasıl görmem? hem de bahar albümünün içinde... yaşadığım şaşkınlığı anlatamam...Hertürlü müziği zevkle dinlerim ben hertürlüsünü ama türküleri ayırıyorum sanırım ister istemez. Böyle hislenir mi insan... Bu türkü diyarbakır’ınmış... gitsem ya ben de yarın atlayıp buralardan oralara.. ya da bu istek şu an gerçekleşemez biliyorum, ozaman birisi bağlamasını kapıp gelse benim yanıma.. bu da mı olmaz?

13 Mart 2009 Cuma

haftanın öne çıkanları-2-

Bugün odamı toplacağım, evet o kutlu gün geldi: şenlikler başlasın:) henüz bir niyet aşamasındayım ama eminim bu niyetimi bile söylesem odanın geri kalan bireyleri için bir bayram havası olur şu iğrenç kapalı havada bile. Şimdi küçük bir ihtimal beni şahsen tanımadığı halde burayı okuyan insan varsa onlar için bir not düşelim: ben iddalı bir pasaklıyımdır:) öyle bildiğiniz bir dağınıklık değil bu giysiler dolap yerine sandalye üstü, masa üstü, yatak üstü ve hatta dolap üstü gibi yerlerde sonsuzluğa uzanmak amacıyla kümelenip günler haftalar boyu ellenmeden durabilir. Ellenmesi durumu o kümeye yeni bireyler katmak içindir, toplamak gibi bir düşünce aklın ucundan bile geçmez gayet mutlu mesut bir şekilde yaşanır. Sandalyeye oturulcaksa ordaki küme yatagın üstüne atılır, yataga yatılcaksa aşağı sandalyenin üstüne. Ve zaman böyle mutlu mesut geçerken ben işte yılda iki kez falan evet artık toplıyım şu odayı diye bir gazlanırım. Üç türlü sonuç vardır, yaa sadece niyette kalır amaaan sonra yaparım diyerekten ertelerim, ya başlar bütün eşyaları odanın tümüne yayarım toplıycam ya ama sonra içim sıkılır onları öyle bırakırım, bunu lisede ailemle birlikte yaşarken de yapıyordum. Şu anlattığım aksiyon sonrası 1 ay boyunca yerdeki eşyaların üzerinde hoplayaraktan dolandığımı hatırlarım oda içinde, sonrasında annem daha fazla dayanamaz “modern işkence haline getirdi bu kız bunu bana” serzenişleri halinde toplardı saolsun:) ama işte yurt odasında bir anne yok ne yazıkkiL Anne gibi bir oda arkadaşım var aslında o da çok güzel toplardı arkamı eskiden ama sanırım artık bıktı. Neyse efendim üçüncü durumsa cidden toplamaya başlayıp başarıp bitirip kutlamaların yapıldığı aşamadır. İnsanları özellikle davet ettiğim bile olmuştur gel odayı topladım bunubir görmelisin diye. Hazırlıkta(bundan taaa 4 yıl önce yani) maytaplar yakıp resimler çekmişliğimiz bile vardı, hevesli gençliğin hali başka:)

Dünyanın en güzel defterini aldım buarada, çocuklar gibi de sevinip herkese gösterdim:) fotoğraf makinamda pil olsa resmini çekip buraya bile koyucam öylesine bir güzellik zira ama biryandan da öylesine bir gaz bendeki farkındayım:) küçük şeylerle yakalanan mutluluk diyelim, pek bir polyannayım:P derken aklına küçük başka bir şeyden duyduğum mutluluk geldi. Her morning elegance vs my morning heaviness yazımda bahsettiğim kafamın 350 kilo olması durumu tam yansıtılmasa da bir şarkıya konu olmuş meğer de benim haberim yokmuş:) Amy Mcdonald isimli hatun insan meğer söylermiş böyle bir şarkı : And you wake up in the morning and your head feels twice the size diyerekten. Bu şarkıyı duyardım ama kulak vermezdim sanırım önceden, sonra bir arkadaşımın playlistindeki tek hareketli ve mutlu tınılara sahip şarkı olması dolayısıyla ilgimi çekti kulak verdim, anammm güzelmiş ya dedim:) ve sonrasında klasik 8392893828389 kez playlistimde dönmeye başladı. Alın size yeni bir küçük mutluluk:P


Ozaman bir de mutsuzluk örneği yazalım tam olsun. Beşiktaştan kalkan kadköy vapurlarının yeri değişmiş! Mutsuzluk bunun neresinde mi? Benim bu durumdan bihaber olup eski yerine bile geç kalabileceğim bir saatte evden çıkmış olmamda. 5.45 vapuruna yetişmek için 5.30da evden çıktım evet çok normal gözüken bir saat değil mi beşiktaştaki bir evden çıkmak için lakin hesaba katılması gereken parametre şudur ki ben hızlı yürüyemiyorum. Sanırım genlerimde yok:) 5.30da çıkmış olup vapura yetişebilmeye baş koyarak kendi çapımda koşmak benim için baya büyük bir azimdi. Bir yandan tükürür gibi yağan yağmur ve suratıma suratıma eserek beni yüz felci olma korkumla tekrar yüzyüze getiren iğrenç rüzgarı saymıyorum bile, bence bütün tabiat karşımdaydı:P Dilim dışarda bir şekilde bence kadıköy iskelesi olması gereken yere vardığımdaki ilginç tenha durum görevlinin kadköy iskelesi taşındı sözleriyle acı bir şekilde açıklığa kavuştu. İşte bu resmenn koca bir mutsuzluk!(evet umut sarıkaya’dan çordum ama durumuma uyuyo napalım:) sonra ordan da diğer iskeleye koştum, havaya, yağmura rüzgara, beşiktaş belediyesine, önüme çıkan insanlara ama bir de en çok kendime sövüp durdum yol boyunca. Ama azimle ilgili o güzel lafı hatırlıyoruz şimdi: ben o duvarı deldim o vapura yetiştim:)

haftanın öne çıkanları-1- (nacizane hayatımdan:))

İnsan kendi yaşama alanından (benimki yurt odası efendim:)) Cuma günü çıkıp, taaa diğer haftanın Perşembe günü geri dönünce yazacağı çok şey birikiyor ama bu sefer de haftanın yorgunluğundan hepsini yazacak gücü bulamıyor, böyle tatsız bir durumu anlatmakla başlıyor yazısına...

Haftasonu notlarım da yarım kaldı evet, ama kendi bilgisayarımın başında rahat rahat yazmanın tadı ayrı diye saklamak istedim ama nerdeyse diğer haftasonu geldi, neyin notu yani artık:) o sebeple biz bütün haftamızdan küçük küçük notlar verelim efendim kimsenin hatrı kalmasın:)

Öncelikle bu gece rüyamda görüp, eyvah doğum gününü unuttum diye garip bir korku ve telaşla uyandığım ama doğumgünü taaa nisanda olduğunu kendikendime hatırlatıp bu korkuma şaşırmama konu olan canım arkadaşım burdan sana kocamann bir selam çakıyorum, sen inanmadın ama takip ediyor olman vallahi duygulandırdı len beni:) hatta şu son cümleye noktayı değil ama gülücüğü koyduğum vakit kendisi msn’den pırtlayıp hadi blog yaz die serzenişte bulundu ki; böylesine kalp kalbe karşı durum görmedim ben. artık canımı yiyebilir kendisi zannımca öyle bir sevgi doldum:) ancak yeter artık, çok da şımarmayalım:P

Kapattım artık, atladım başka bir nota: Cumartesi akşamı babylon’da Shantel konserine teşrif ettik efendim ama bu teşrif etme kelimesi yanlış anlamalara yol açmasın. Parasını bastırıp gittik ve bu para kısmını vurgulamamın sebebi de o bastırılan paranın sonrasında içimizi yakması. Shantel iyidir hoştur, eglencelidir ayrıca pek de tatlı adamdır, yerler onu.. evet bunlar cepte ama shantel’in müziği meger ilk 1- 1,5 saat eglenceli gelip sonrasında beyin yorucu bir tekrarlar silsilesi haline geliyormuş. Yani belki çalan şarkılar hep aynı değildi ama benim beynim hepsini aynı algılamaya başladı bir yerden sonra. Ve ben hiç bir konserde böyle olmamışımdır ama kollarımı bağlayıp hadi gidelim diye yalvardım yanımdaki insanlara. Neyse ki bu halime onlar da alışık olmadığı için çıkıp Baraka isimli bir mekana, bir arkadaşımın söylemine göre “s.çmayan müzik”in kalbine gittik:) Bu tamlama da literatüre girsin istiyorum, hayır bulucusu ben değilim ama çok pis sahip çıkarım. Efendim bilinir belli bir saatten sonra müzikler bir bayar, ya iyice club tarzına ya da anlamsız şeylere döner. Ama bu baraka isimli ferah, salaş mekanda dönmüyor, dilediğin kadar zıplaya zıplaya dans edebiliyorsun. Ama Cumartesi gecesi bizi ilk gittiğimiz vakit ufak bir hayal kırıklığına uğratmadı değil zira böyle ağır müzikler eşliğinde herkes oturur halde,, s.çmayan müziğin temasına hiç uymayan bir hava vardı ortamda. Ama biz dj’in yanına gidip gelip adamın playlistini resmen ilmek ilmek hazırlayaraktan herkesin gecesine renk kattık zannımca:) gece 4 suları kalan kadro bir taksiye doluşaraktan arkadaşlarımın beşiktaştaki evine yola çıktık. Sonrası “happily ever after”:P


Yeni bir teorem değil ama hipotezim var, ismi “ıssız adam effect”. Artık yemek yapan erkek pirim yapıyor efendim:) hem de öyle böyle değil baya ilgi çekiyor yani yemek yapabiliyor olmak bir erkek için. Nacizane tavsiyemdir, eğer bir kıza yazış aşamasında tatlı tatlı konuşmalardaysan eyy erkek insan, yemek yapmayı çok seviyorum gibi bir cümlenin ardından hatta sana da bir gün bıdı bıdılı bıtbıt yapıyım de sonra etkilerini bekle ve gör:) işte o etkiler yüzde ben diyim 80, sen de 85-90 olumlu olacaktır ve işte bu ıssız adam effect’in ta kendisidir. İnan bu hipoteze, sev onu mutluluğa giden baya sağlam bir anahtardır. Issız adam öncesi yok muydu peki bu durum evet tabiki vardı, çok eskiden okuduğum kitaplardan bile hatırlarım kadın kocasının eve gelip salata yaparken ona yardım etmesini hatta malzemeleri beraber doğramayı falan hayal eder. Yalnız güzel bir sahne bukadar hödükçe anlatılamaz sanırım şu an farkedip son verdim hemen örneğime ama bence sen anladın benim varmak istediğim noktayı:)

Yazmıyorum yazmıyorum sonra bir yazıyorum ordan oraya atlayaraktan sonsuza uzaması beni bile sıkıyor demiyim ama seni düşünüyorum sevgili okuyan; seni sıkacak diye benim içim içimi yiyor:) susuyorum.

10 Mart 2009 Salı

haftasonu notları -1-


ufacık notlarla harcamak istemiyorum aslında koca haftasonumu ama yorgunum, yoğunum, kendi bilgisayarımda değilim ama deli gibi blog yazasım var dolayısıyla burdayım:)
cuma günü okuldan çıkılıp özgürlüğe kanat açılır, önce koz yatağı karfura sonra erenköye, sonra kadıköye sonra beşiktaşa sonra baltalimanına. neden peki bu sonsuz yolculuk? şirket yemeklerinde pek eğleniyorum ben(heryerde gereksiz çok eğlenebildiğimden oluyor sanırım:) perşembe günü gitmemeye karar verdiğim şirket yemeği için cuma günü tekrar telefon alınca ısrarları kıramadım. milyonların olmasa da onların bana ihtiyacı var sanırım:P
yemeğe gittiğimde genel müdürün yanında ayrılmış olan sandalyem başlarda beni biraz gerse, ilerleyen saatlerde attığım göbeklere yada çektiğim halaylara engel olamadı. peki gece ordan çıkmakla bitti mi? hayır:) insanın bir telefonuyla yanına gelen arkadaşları gibisi yok efendim burdan da bunu ilan ederim. baltalimanı portaxe isimli mekandan çıktığımda benim içimdeki heves henüz sönmemiştir herzaman olduğu gibi. taksideyken arar iki canım arkadaşımı taksime çağırır; geriye dönüp anlatırken de böylesine kafiye yakalarım yazdıklarımda:) biraz beklerim onları taksimin göbeğinde ama sorun değildir, beraber küçükbeyoğluna gidilir içilir de içilir. grubumuza başka bir işyemeğinde olan başka bir can arkadaş bir de onun arkadaşları, ve hatta sonra başka bir programdaki başka bir can arkadaş ve onun "date"i de katılır. kalabalık, sarhoş komik bir topluluk içerisinde en yüksek desibeldeki kahkalar, ve büyük katsayıdaki saçmalamalar bana aittir ertesi gün aldığım bilgilere göre:) ama şaşılan bir durum değildir tabiki bu da. cuma gecesinin sonunu içinde bulunduğum pazartesi gecesini geç, cumartesi sabahı bile hatırlamaz haldeydim. çok pis bir huyum var benim diye giriyim cümleye burhan altıntop gibi; çok pis bir huyum var benim azıcık da içsem çok da içsem farketmez ben ayrıntılara takılmam:P bu çok iddalı yorumla her nekadar üstünü kapatmaya çalışsam da benim bir sorunum var; o da azıcık olsa bile almış olduğum alkol, ben bir şey hatırlamıyorum arkadaş. bıktım artık yaptıklarımı ya da olanları, olayları başkalarından dinlemekten, diycem ama biryandan da zevkli olmuyor değil:) daha çözemedim bu durum karşısındaki tutumumu.. ben böyleyim diye kabul ettim kendimi, bir de kabul ettirdim tabi:)
cumartesi gününe geçmiyorum bile şimdi zira bakarım saat geç, sabah erken kalkmalar yine bekler, bir hüzün kaplar içimi cumartesinin çeşitli eğlencelerini hatırlamak bile bu hüznü kovamaz sanırım; zira uyku pek tatlı bir şey hele ki sabahın köründe kendini yataktan kazımaya uğraşırken. yarın işe gidecek olsam sadece 3 saatlik uyku uyuyabileceğimi düşünüp önümdeki 5 saatlik uykuyla yetinmek istiyorum, deniyorum.. olmuyor.. hadi ben gidiyorum:)